banner773

HDP'li Gergerlioğlu açıkladı: Türkiye'de işkence sistematik bir hal aldı

HDP'li Gergerlioğlu, Göç ve Uyum Komisyonu’nun hazırladığı İnsan Hakları Raporu'na ilişkin görüşlerini paylaştı.

SİYASET 03.07.2020, 17:13 03.07.2020, 18:48
HDP'li Gergerlioğlu açıkladı: Türkiye'de işkence sistematik bir hal aldı

Değerli arkadaşlar biz Göç ve Uyum Komisyonu’nun 04.04.2020 tarihinde Pazarkule Sınır Kapısı’na giderek hazırlamış olduğu bir insan hakları raporunu ki buna insan hakları raporu demek ne derece doğru? Tartıştık. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda,bu rapor üzerinde konuşmak ve bu rapor çerçevesinde konuşulan ve iddia edilen bazı hususlar hakkında görüşlerimi size arz etmek isterim.

Değerli arkadaşlar 04.03.2020 tarihinde Göç ve Uyum Alt Komisyonu olarak biz Pazarkule’de ki göçmen akınını incelemek ve oradaki insan haklarını incelemek üzere oraya komisyon üyeleri olarak gittik ve orada daha sonra 3,5 ay geçtikten sonra iyice ortaya çıkan tiyatroyu net bir şekilde gördük ve bunu da tüm kamuoyuna o günden beri anlatıyoruz.  Buna rağmen bütün bunlara rağmen bu rapor insan haklarına aykırı bir şekilde oluşturuldu ve gerçeğin dışında beyanlarla oluşturuldu. Biz neler yaşadık kısaca onu anlatmak isterim. 4 Mart tarihinde Pazarkule’ye gittiğimizde binlerce göçmenin olduğunu gördük ve o bölgede göçmenlerin Pazarkule’den karşı Yunan tarafına taş atmakta olduğunu, Yunan tarafının da Türk tarafına ateş açarak cevap verdiğini ve güvenlik görevlilerinin o bölgede kesinlikle bir müdahalede bulunmadığını, göçmenlere siz ne yapıyorsunuz, karşı tarafa neden taş atıp da ölüm veya yaralamaya neden oluyorsunuz, karşı taraftan gelen ateş sizi öldürebilir bunu niye yapıyorsunuz, demediklerini gördük, böyle bir şey demiyorlardı güvenlik görevlileri ve izin vermişlerdi. Biz önümüzde yaralanan, ölen insanları gördük ve daha sonra orada herhangi bir araştırma yapılmadan komisyon başkanlığı nerede hazırlandığı belli olmayan büyük ihtimalle AK Parti Genel Merkezi’nde hazırlanan bir basın açıklamasını komisyon açıklaması gibi sunarak basın mensuplarına bir açıklama yaptı. Bizim böyle bir basın açıklaması hazırlanacağından haberimiz yoktu ve biz bu açıklamanın altına imza atmamıştık. Bütün bunlara rağmen bu tiyatroyu devam ettirdiler, orada Pazarkule’de mağdur göçmenlerden tek bir kişi, binlerce kişiden tek bir kişi ile bile görüşme yapmadan Doyran ve Pazarkule’den Doyran ve İpsala bölgelerine gittik ve hem Doyran’da hem İpsala’da herhangi bir göçmen olmadığını gördük çünkü daha öncesinde göçmenleri Türkiye yetkilileri daha rahat geçiş yapabilecekleri bölgelere otobüslerle götürmüşlerdi, Doyran ve İpsala’da ki bizim ziyaretimiz de boşuna oldu ve ardından oluşturulan raporda da gerçek dışı bir çok beyan ile birlikte bir iktidar bildirgesi gibi hazırlandığını gördük. Biz bu iktidar bildirgesi, rapor diyemiyorum iktidar bildirgesine karşı muhalefet şerhimizi hazırladık ve bugün Göç ve Uyum Komisyonu’nun hazırladığı bu raporu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda görüştük, ben bu eleştirilerimi söyledikten sonra tüm bilgi ve belgeler dahilinde ki eleştirilerimi söyledikten sonra bu Türkiye’nin salgının başladığı zamanlarda iktidarın on binlerce insanı sınır kapısına sürmenin batıya karşı bir şantaj, koz ve yem politikası olduğunu salgın başladıktan sonra da apar topar bir şekilde bu göçmenleri otobüslerle Anadolu’nun çeşitli illerindeki geri gönderme merkezlerine getirildiği ve göçmenlerin perişan edildiğini, kendi iktidar politikaları için bir yem olarak, bir şantaj bir koz olarak kullanıldığını söyledik ve bunun karşısında bize cevap veremeyen

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu şahsımıza yönelik hakaretamiz ifadeler kullanarak güya bizim bu eleştirilerimizi yapmamızı çirkin bir dille cevap verdi.

Değerli arkadaşlar biz yine aynı şekilde açıklamalarımızda Türkiye’de işkencenin olduğunu, Türkiye’de işkencenin yaygın bir hal aldığını, sistematik bir hal aldığını, Türkiye’de kayıp ve kaçırılan insanlar olduğunu belirttik, bunu zaten aylardır belirtiyoruz, bir yılı aşkın bir şekilde belirtiyoruz,

Türkiye’de son OHAL Döneminde 29 kişi kaçırıldı ve bunlara işkence edildi!

2019 yılında da 7 kişi kaçırıldı bunların 6’sı aylar sonra ortaya çıktı,6 kişiden 4’ü 6 ay sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çıktı, diğer 2’si 8 9 ay sonra ortaya çıktılar, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çıktılar ve bu ortaya çıkan 6 kişiden 2’si işkence gördüklerini ağır bir şekilde işkence gördüklerini mahkemede beyan ettiler. Biz aylardır bu kaçırılan kişiler ile ilgili kaçırılma ve işkence iddialarını gündeme getirmiş ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı’nı bu iddiaları incelemek üzere bir araştırma heyeti, bir rapor düzenlemeye davet etmiştik ama bunu ısrarla yapmamıştı, İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce komisyonumuza gelerek herhangi bir kaçırılma vakası olmadığını, kaçırıldığını iddia eden kişileri emniyetinde aradığını söylemişti ama biz daha sonra bu açıklama Haziran ayında yapılmıştı Muhterem İnce tarafından biz daha sonra kaçırıldığı iddia edilen Ankara Çamlık Mahallesi’ne gittiğimizde, mahallenin hepsi, tüm mahalleli 13 Şubat günü 50-60 kişilik polis yeleği giymiş ekibin Yasin Ugan ve Özgür Kaya isimli kişileri başına çuval geçirmek suretiyle götürdüğünü herkes bize anlatmıştı. Şimdi bakın biz bunları tekrar gündeme getirip zamanında bu işkence ve kaçırılma iddialarını niye araştırmadınız diye sorduk Meclis Başkanı’na. O zaman araştırmadınız bari şu an yeni bir komisyon kuralım araştıralım deyince komisyon başkanı hem işkence ile ilgili son günlerde düştüğü mahcup durumdan kurtulmak için çünkü genel kurulda yaptığı konuşmada işkenceyi meşru gösteren bir konuşma yaptı düşünün bu kişi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı. Kulaklarımıza inanamıyoruz ama böyle.

Hakan Çavuşoğlu genel kurulda, işkenceyi meşru, mubah gösteren bir konuşma yaptı. Kendisi Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş tarafından defalarca mahcup edildi 

Yine komisyonda Türkiye’de işkencenin olmadığı ve biz bu iddiaları gündeme getirdiğimiz için hem Göç ve Uyum Komisyonu’nun hazırladığı rapor çerçevesinde iktidarın mültecileri sınıra sürme politikasını bir koz ve şantaj politikasını gündem ettiğimiz için bize inanılmaz bir ithamda bulundu. Yunanistan Altın Başak partisinin temsilcisi gibi konuşuyorsun dedi ve komisyonu zehirlemek ile itham etti. Kulaklarınıza inanamayacağınız bir şekilde kendisinin gaflarını, yalanlarını apaçık bir şekilde ortaya çıkardığımız için bize böyle çirkin ithamlarda bulundu komisyon başkanı. Kendisini kınıyorum ve iddialara cevap vermeye davet ediyorum. Türkiye’de işkence vardır, yıllardan beri var, bir çok Baro Başkanlığı cezaevlerindeki işkenceleri raporlar halinde hazırladı, Van Barosu Trabzon Beşikdüzü Cezaevi için, Şanlıurfa Barosu Halfeti’de ki işkenceler için, Diyarbakır’da ki Barosu Elazığ Cezaevi’nde ki işkenceler için bütün bu vakaları açıklamış oldu onun dışında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Kaçakçılık ve Organize Suçlarla ilgili bölümünde ve Mali Suçlar ile ilgili bölümlerinde yapılan işkence iddiaları ile ilgili raporu da Ankara Baro’su hazırladı ve bu baroların hazırladığı raporlar hakkında tek bir işlem yapılmadı, şu anda yapılan işlemi biliyorsunuz baroları ortadan kaldırmaya yönelik bir işlem ile buna cevap vermeye çalışıyorlar. Bakın şu anda yapılanların biz arka planını biliyoruz neden yapıldığını iyi biliyoruz çünkü bu barolar birçok işkence raporu hazırlamıştır ve şimdi çoklu baro teklifi ile bu iddialar örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Evet işte biz hem göçmenlerin sınıra sürülmesi hem de kaçırılan ve işkence edilen insanların iddialarını ortaya serdik.

Diyarbakır’da yerel yönetimlerden sorumlu Rojbin Çetin arkadaşımıza yönelik yapılan işkenceyi, köpekli işkenceyi ortaya serdik İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı bütün bu iddialar karşısında bu konuları araştırma gerektiğini söylemesi yerine bizi itham ederek çirkin bir şekilde itham ederek cevap vermeye çalıştı.

Cevap veremeyecekleri noktada insanlara hakaret etmeye çalışan, suçlamaya çalışan, iftira atmaya çalışan yüzleri hiç kızarmadan bunu yapan bir başkanlık ile karşı karşıyayız. Yüzleri hiç kızarmadan işkence iddialarını araştırmaya yanaşmadıktan sonra kalkıp da bu iddiaları gündeme getiren apaçık ortadaki işkence vakalarının araştırılması gerektiğini söyleyenlere hakaret, iftira ve çirkin sözlerle saldıran Hakan Çavuşoğlu’nu kınıyorum güya başkanı olduğu komisyonun adı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu. Ben yıllardır ırkçılığa karşı mücadele etmiş birisiyim, beni kalkıp ırkçılık yapan ve resmi olarak bunu yapan bir partinin milletvekili olarak lanse etmeye çalışmak büyük bir çaresizliğin, büyük bir zavallılığın eseridir değerli arkadaşlar. Bakın ben hayatımı ırkçılığa karşı, kötü muamelelere karşı, işkenceye karşı vakfetmiş bir insanım ve ayrımsız bir insan hakları mücadelesi veriyorum.

Şuna, buna yapıldığı zaman görmezden gelmiyorum, ayrımsız bir insan hakları mücadelesi vererek işkenceye karşı duruyorum.

Kime yapılırsa yapılsın, işkence insanlık suçudur diyorum ama bütün bu işkence iddialarını sümenaltı etmeye çalışanlar bize hakaret ile saldırarak bir yere vardıklarını sanmaktadır ki biz kendilerine yazıklar olsun diyoruz bakın biz kafadan atarak konuşmuyoruz değerli arkadaşlar bizim konuşmalarımızın hepsi bilgi ve belge ile doludur. Şu gösterdiğim belgeye bakın lütfen bu Adalet Bakanlığı’nın belgesidir bakın bize komisyonda

Hakan Çavuşoğlu ne dedi biliyor musunuz?”2012’den beri Türkiye işkence alanında herhangi bir ceza almamıştır.” Dedi bakın nasıl yalan söylediğinin burada belgesi var bu belge Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’nın bir belgesidir.

Bu belgeye göre: Bakın 2004’den beri Türkiye işkence yasağına ve kötü muamele yasağına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal ettiğinden dolayı cezalandırılmaktadır. 2004’te 14 kötü muamele 1 işkence,2005 27 kötü muamele,2006’da 24 kötü muamele 3 işkence,2007’de 1 işkence 23 kötü muamele,2008’de 3 işkence 30 kötü muamele,2009’da 2 işkence 28 kötü muamele,2010’da 3 işkence 32 kötü muamele,2011’de 2 işkence 36 kötü muamele,2012’de 18 kötü muamele,2013’de 18 kötü muamele,2014’de 15 kötü muamele,2015’de 2 işkence 11 kötü muamele,2016’da 9 kötü muamele,2017’de 2 kötü muamele,2018 11 kötü muamele,2019 12 kötü muamele ’den dolayı Türkiye Cumhuriyeti’nde yönelik ihlal kararları. Türk yargısına yönelik ulusal yargının kararlarına yönelik uluslararası mekanizma olan Anayasa Madde 90 ile tanınmış olan AİHM cezalar vermiştir bakın belge apaçık ortada, Adalet Bakanlığı belgesi, bu belgeyi inkar edip doğru olmayan beyanlarda bulunan ise maalesef ki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı yani bunlar gerçekten de utanç verici hallerdir biz kendi beyanlarımızla konuşmuyoruz, belgelerle, bilgilerle konuşuyoruz. Değerli arkadaşlar biz tekrar söylüyorum işkence vakalarının araştırılması gerektiğini söylüyoruz, İnsan Hakları Komisyonu kalkmış Göç ve Uyum Komisyonu tarafından hazırlanan bu raporu kabul ediyor bizim tüm itirazlarımıza rağmen ortada büyük bir tiyatro oynanmış göçmenler salgın anında batıya karşı bir koz olarak kullanılarak Pazarkule Edirne Kapısı’na sürülmüş aradan 3.5 ay geçmiş apar topar salgında bu insanları Türkiye bölgeye kendi otobüsleri ile götürdüğü gibi kendi otobüsleri ile geri getirmiş bir tiyatro oynanmış, utanç verici bir tiyatro oynanmış karşılıklı İnsan Hakları ihlalleri yapılmış, hem Yunanistan hem Türkiye tarafından insan hakları ihlalleri yapılmış ve sonuçta bu meclisin komisyonu hazırladığı rapor ile Türkiye’nin yapmış olduğu ihlalleri temize çıkarmaya çalışıyor bu kabul edilecek bir hadise değil,biz net olarak söylüyoruz;4 martta yaptığımız gözlemlere göre;hem Yunanistan’ın hem de Türkiye iktidarının yapmış olduğu ağır insan hakları ihlalleri vardır bunu net olarak söylemiş olalım. Bir tarafın ihlal yapmış olması diğer tarafı masum göstermez iki taraflı ihlaller yapılmıştır. Gerçek bir insan hakları raporu olsaydı her iki ihlale de değinirdi ama bu bir AK Parti siyasi bildirgesi gibi hazırlandığı için tamamen siyasi bir anlayış ile dil ile bir rapor olarak ortaya çıkmıştır kabul edilecek bir durum yoktur. Bakın işkence konusu neden önemli arkadaşlar. İnsanlık dışı muameleler neden önemli size sorarım?

Sivas Katliamını Sünni ve Dindar bir Müslüman olarak lanetliyorum.

Bugün 2 temmuz 27 yıl geçmiş Sivas Katliamı’nın üzerinden 27 yıl geçmiş orada bir linç yaşandı, bir katliam yaşandı korkunç olaylar sonrası onlarca insanımız hayatını kaybetti, utanç verici bir katliam yaşandı ve gerektiği gibi yargı çalışmadı sümenaltı edildi zaman aşımına uğratıldı ve linç kapsamında cezalar verilmedi çünkü TCK’da lince ait bir suç yok, bakın cinayet ile ilgili suçlar var linç ile ilgili suçlar yok, biz bu vakanın son derece ağır bir olay olduğunu söylüyoruz, bakın eğer ki bu vakalar zamanında değerlendirilseydi zamanında müdahaleler yapılsaydı Maraş’lar ,Çorum’lar, Sivas’lar olmazdı değerli arkadaşlar. Türk Ceza Kanunu’nda linç ile ilgili bir yasa yok, linç kültürü 6-7 Eylül Olaylarından beri devam eden linç kültürü maalesef birilerinin önünü açmasıyla devam eden katliamlara yol açıyor, bunu çok net bir şekilde görüyoruz biz. Sivas Katliamını lanetliyorum. Sivas Katliamını Sünni ve Dindar bir müslüman olarak lanetliyorum. Mesele alevilik Sünnilik meselesi değildir. Mesele insanlık meselesidir. Ben bir insan hakları savunucusuyum kimsenin dinine, diline, ırkına, mezhebine, cinsiyetine bakmadan insan hakları ihlali nerede varsa onları kınarım lanetlerim değerli arkadaşlar. Sivas Katliamında yine aynı şekilde olmuştur peki biz sadece lanetlemek ile mi kalacağız? Bakın işkence vakaları şu anda bile İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’nca örtbas edilmekte biz defalarca kendilerine işkence vakalarını araştırmaları gerektiğini Sayın Kılıçdaroğlu’nun uğradığı saldırı için bir araştırma heyeti raporu düzenlenmesi gerektiğini ve diğer bir çok konuda teklifler götürdük ama bunlar görmezden gelindi arkadaşlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bir yasa teklifi vererek Sivas Katliamı ve diğer katliamların linç anlayışı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledik!

Bunları görmezden gelenler sağa sola iftira atmak ile meşguller ve bu zihniyetin sonucu olarak işte işkencenin cezasız kalması, cezasızlık politikasının sonucu olarak Sivas Katliamı gerçekleşmiştir biz bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bir yasa teklifi vererek Sivas Katliamı ve diğer katliamların linç anlayışı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Bakın linç nedir? Birden fazla kişinin bir araya gelerek dil, din, ırk, siyasi görüş, etnik kimlik veya cinsiyet sebebiyle bir veya birden fazla kişiye karşı kanunun bir ikinci kısmının 1.2.3.7. ve 10. Kısımlarında belirtilen suçları işlemesi veya bu suçların işlenmesi konusunda maddi ve manevi baskı oluşturması sonucunda failler hakkında 10 yıldan az olmamak üzere ağırlaştırılmış hapis cezasına hükmolunur diye evet bunu teklif olarak sunduk değerli arkadaşlar bu teklifimiz son derece önemli. Biz katliamlar olduktan sonra ahlanıp, vahlanmayalım diyoruz, katliamlar olduktan sonra sümenaltı edildiğinde ahlanıp, vahlanmayalım gereken yasa tekliflerimizi değerlendirsinler ve bunlar yasalaşsın değerli arkadaşlar. Bakın sıradan bir cinayetle bir topluluğun hukuksuz bir şekilde devlet adına cezalandırılması bir değildir, ama yasalara göre şu anda sadece bir insanı öldürmüş gibi cezalar verilmektedir. Bu ceza doktrini ve suç teorisi bakış açısıyla değerlendirildiğinde doğru bir yaklaşım değildir. Linç suçunun müstakil olarak düzenlenmesinde ve verilecek cezanın caydırıcı olmasında aslında korunan 2 yarar olarak bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki kişinin vücut dokunulmazlığı ve yaşama hakkıdır 2.’si ise kamu düzenidir. Kişinin vücut dokunulmazlığı ve yaşam hakkı evrensel haklar ve değerler arasındadır ve linç suçu ve yaptırımı da temel olarak bu hakların korunması ile ilgilidir bununla birlikte linç suçunun koruduğu diğer yarar olan kamu düzeni üzerinde durmakta yarar vardır çünkü linç toplumun kamu düzenini hiçe sayarak cezayı toplum eliyle verme girişimidir, adalet eliyle, devlet eliyle değil birtakım toplulukların eliyle verme girişimidir. Bu ise kamu düzenine ve hukuka aykırıdır, kamu düzenini sağlamaktan sorumlu devlet bu duruma karşı ağır önlemler almak durumundadır. Devletin hukuku ile toplumun hukukunun tartışılması bunun sonucunda toplumda linç eylemleri gibi hukuk dışı eylemlerin yaygınlaşması söz konusu olabilir biz bunu kabul edemeyiz o yüzden verdiğimiz bu yasa teklifi ile bu meselelerin linç anlayışının katliamların ağır bir şekilde cezalandırılması gerektiğini söylüyoruz.

OHAL Komisyonu ve şu ana kadar %90 oranında kendisine yapılan başvuruları reddetmiştir ve son derece de ağır çalışmaktadır, hukuksuz çalışmaktadır, ağır çalışmaktadır. İncelediği 125 bin 600 dosyadan 20 bini hakkında karar bile vermemiştir.

Değerli arkadaşlar ayrıca yine değineceğimiz önemli hususlar var. Bu memlekette KHK Mağdurları hakkında karar veren ve iktidar tarafından kararları eğer beğenilmezse görevden alınabilme tehdidi ile karşı karşıya olan bir OHAL Komisyonu var. OHAL Komisyonu hukuksuz, anayasa dışı bir kurumdur. Biz OHAL Komisyonu’nun kapatılması gerektiğini söylüyoruz Anayasa’yı çiğneyen kararlarla yürüyen bir komisyondur OHAL Komisyonu ve şu ana kadar %90 oranında kendisine yapılan başvuruları reddetmiştir ve son derece de ağır çalışmaktadır, hukuksuz çalışmaktadır, ağır çalışmaktadır. 23 Ocak 2017’de kurulduğunda 2 yıllık süresinin olduğu belirtilmiştir yasa ile daha sonra bir yıl daha süre istemiştir, bir yıl bitince bir yıl daha süre istemiştir 4. Yılını tamamlamak üzeredir ve şu anda incelediği 125 bin 600 dosyadan 20 bini hakkında karar bile vermemiştir. Düşünün aradan 4 yıla yakın bir süre geçmiş haksız, hukuksuz, sorgusuz, sualsiz ihraç edilmişsiniz, sizin hakkınızda karar verecek mahkemeler devre dışı bırakılmış, 6 ay boyunca mahkemelere başvurmuşsunuz sonra hepsinden geri çevrilmişsiniz, idare mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, AİHM iktidara kulluk eden bir OHAL Komisyonu’na devredilmişsiniz ve 4 yıla yakındır bu komisyon başvuruları bitirmiyor. Değerli arkadaşlar bunlar olacak şeyler değildir. OHAL Komisyonu lav edilmelidir. Kapatılmalıdır. OHAL Komisyonu’nun kararları Anayasa dışıdır ve aynı zamanda insanlara zulmetmek için bilerek zamanı uzatmaktadır, bakın 2 yıllık uzun bir süre tanınmıştır, insanlar hala yargı önüne gidememektedir 4 yıl geçmiştir bir idare komisyonu geçerek herhangi bir yargısal makama gidememektedir, vatandaşlarımız buna rağmen bu tiyatro devam etmektedir değerli arkadaşlar. Hak ve hukuk bu kadar ayaklar altına alınmıştır, inanılmaz bir durum vardır ama son derece büyük bir pişkinlik ile bu durum savunulmaya çalışılmaktadır, OHAL Komisyonu bakın size rakam veriyorum; son 100 gündür herhangi bir açıklama yapmamaktadır. Son 100 gündür herhangi bir dosya açıklaması yapmamakta öncesinde 2 ayda bir, incelediği dosyalar hakkında açıklama yapardı kararları bildirirdi şimdi aradan 100 gün geçti tek bir açıklama yok, aç sefil bir şekilde komisyonun kararını açıklamasını bekleyen on binlerce insan var değerli arkadaşlar.

Bu millet ile dalga mı geçiyor bu komisyon, Anayasa’yı çiğneyen, sarayın emrinde olan bir komisyon istediği gibi kararlar veriyor

Hukuksuz kararlar veriyor, utanç verici yanlışlıklar ile dolu kararlar veriyor ve alelade, hızlıca verilmiş, ön yargılı sonuçlar çıkartıyor ve ardından bakıyorsunuz halen daha çalışmasını bitirmemiş, 20 bin kişi hala bekliyor, verdiği kabul oranı ancak %10 %90 oranında ret kararı veriyor. Nasıl veriyor? Hukuksuz, Anayasa’yı çiğneyen kararlar ile veriyor; OHAL Komisyonu’nun uyarıyorum, memleket boş değil yaptığınız ihmalleri ve ihlalleri takip ediyoruz, o komisyonu da ziyaret edip yüzlerine de onlarca vakayı çarparak bu vakaları nasıl böyle hukuksuz bir şekilde değerlendirirsiniz dedik kendilerine ama inanılmaz bir pişkinlik ile ve rahatlıkla çalışmalarını böyle ağır kanlı bir şekilde devam ettiriyorlar Anayasa’yı çiğniyorlar, hukuku çiğniyorlar.

Şu anda en az 100’e yakın ihraç edildikten sonra OHAL Komisyonu tarafından göreve başlatılan ama İçişleri Bakanlığı tarafından aylardır bekletilen polis memurları var. Bu kişiler halen göreve başlatılmıyor neden?

Bakın işler öyle bir boyuta gelmiş durumda ki iade edildikten sonra bile göreve başlatılmayan KHK’lı kamu görevlileri var. Örneğin polisler; şu anda en az 100’e yakın ihraç edildikten sonra OHAL Komisyonu tarafından göreve başlatılan ama İçişleri Bakanlığı tarafından aylardır bekletilen polis memurları var. Bu kişiler halen göreve başlatılmıyor neden? Göreve başlatılsa bile araştırma merkezi denen bir yerde göreve başlatılıyor, kişilere silah verilmiyor, maaşları az veriliyor, özlük hakları gasp ediliyor, emeklilik ile ilgili birçok hakları gasp ediliyor ve böyle çalışmaya mahkûm tutuluyorlar peki o zaman kendi kendine bu OHAL Komisyonu hukuksuz olduğunu açıklamıyor mu? Bakın devletin bir kurumunun yaptığını öbür kurum kabul etmiyor aylarca bekletiyor insanları, İçişleri Bakanlığı, OHAL Komisyonu öylesine hukuksuz bir kurum ki onun verdiği kararlardan sonra bile kendi kafasına göre bir karar için insanları aylarca bekletiyor kimi zaman 8 9 ay bekletiyor değerli arkadaşlar. Biz İçişleri Bakanlığı’na da bir an evvel bu hukuksuzluktan vazgeçmelerini, kendi helvadan yaptıkları putu yememeleri gerektiğini söylüyoruz güya OHAL Komisyonu karar verdikten sonra bu kamu görevlileri işe başlatılır ama görüyoruz ki bu insanlar işe başlatılmıyor.

Nazım Şafak Korkmaz maalesef Türkiye’de ki yargının mağdurlarından birisi.

Bakın bir başka vaka; Nazım Şafak Korkmaz maalesef Türkiye’de ki yargının mağdurlarından birisi. Bu kişi ağır bir şekilde cezalandırıldı bir takım itirafçı beyanlarıyla. Sadece bununla ve sonrasında bu itirafçının bir şizofren hastası olduğu, bir psikoz hastası olduğu ortaya çıktı bu psikoz hastası da Yargıtay’a ben psikoz hastasıyım ve bu iddiaları normal bir ruh hali ile söylemedim diye dilekçe gönderdiği halde Nazım Şafak Korkmaz hala cezalandırılmış durumda Yargıtay hala adil bir karar vermiş değil değerli arkadaşlar. Türkiye’de yargı felaketleri devam ediyor maalesef ve bizlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin milletvekilleri olarak bunları hatırlatmak, uyarılar yapmak zorundayız.

Hayatımı başörtüsüne yapılmış yasaklarla mücadele ile doldurdum, yıllarca bu konuda mücadele verdim, şu anda baş örtülü mazlumlar olmasın diye mücadele verdik ama bunun yerine başörtülü zalimler gelsin diye mücadele vermedik!

Bir başka konu geçtiğimiz hafta bizim içimizi sızlatan bir başka konuydu. AK Parti iktidarı her geçen gün artan hukuksuzlukları, insan hakları ihlalleri ile iyice belirginleşen düşüşünü gizlemeye çalışıyor. Bu düşüşünü gizlemek için maalesef dine sarılmaya çalışılıyor. Baş örtüsüne sarılmaya çalışılıyor. AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin partiye yönelik eleştiriler karşısında hemen baş örtüsü üzerinden cevaplar vermeye çalışıyor. Bu cevaplar kamuyu yanıltıcı cevaplardır, bu cevaplar din duygusu ile oynanmaya çalışılan başörtüsü duygusu ile oynanmaya çalışılan sözlerdir. En başta bu sözleri ben kabul etmem neden? Çünkü başörtüsü yasakları konusunda yıllardır mücadele vermiş bir insanım ve şu anda da böyle bir yasak gelse en başta karşı çıkacak insanım. Ben hayatımı baş örtüsüne yapılmış yasaklarla mücadele ile doldurdum, yıllarca bu konuda mücadele verdim, şu anda baş örtülü mazlumlar olmasın diye mücadele verdik ama bunun yerine başörtülü zalimler gelsin diye mücadele vermedik arkadaşlar, yaptıkları haksızlıkları din üzerinden, baş örtüsü üzerinden temizlemeye çalışanlar gelsin diye bunları yapmadık. Birileri iktidarlarının dejenerasyonlarını baş örtüsü ile gizlemeye çalışsınlar diye baş örtüsü mücadelesi vermedik. Birileri düşüşlerini engellemeye çalışsınlar ve bunu baş örtüsü ile yapsınlar diye baş örtüsü mücadelesi vermedik. Yaptıkları kötülükler ile hukuksuzluklar ile yüzleşeceklerine bunları yapmayıp baş örtüsü üzerinden din istismarı yapsınlar diye bu mücadeleyi vermedik değerli arkadaşlar. Yıllarca ben her hafta yaptığım eylemlerle baş örtüsü yasaklarını eleştirmiş bir insanım ama şuandaki baş örtülü zalimlerin bunu yapması için biz bu eylemleri yapmadık. Bunları tekrar hatırlatıyorum, kimse başına baş örtüsü taktığı için baş örtüsüne sahip değildir. Kimse baş örtüsünü istismar olarak kullanamaz. Kimse dini istismar vasıtası olarak kullanamaz. Bunun karşısında en çok duracak olan biz samimi dindarlarız.

Bu istismarların bu din istismarlarının, bu baş örtüsü istismarlarının karşısında en fazla duracak olan biz vicdanlı Müslümanlarız bunu da bilsinler, meydan boş değil.

Meydanı boş bilip, belki dini çok fazla anlamayan, bilmeyen, yaşamayan insanların arasında bu tür istismarları rahat bir şekilde yapabilirler ama onlara biz dur deriz. Dur! Din adına istismar yapma. Din adına yaptığın kötülü örtbas etmeye çalışma, bunu baş örtüsü ile yapamazsın deriz biz kendilerine bunu hiç unutmasınlar. İktidarları çürümüştür. Kokuşmuştur, yozlaşmıştır, bunu din üzerinden görünmez kılmaya çalışıyorlar. Baş örtüsü üzerinden görünmez kılmaya çalışıyorlar kesinlikle bizim kabul edebileceğimiz bir durum değildir.

AK Parti’den önce kadın kelimesinin adı yoktu diyor. sizin zamanınızda binlerce baş örtülü kadın cezaevlerine girmedi mi? Binlerce bebek cezaevlerine girmedi mi? Yüzlerce hamile kadın cezaevlerine girmedi mi? Yüzlerce lohusa kadın cezaevlerinde hayatını geçirmedi mi? Hangi yüzle kalkıp konuşabiliyorsunuz? Baş örtü kavramına dine karşı en büyük zulmü siz yapıyorsunuz. Din adına yaptığınız fiillerden dolayı bu toplumda dinden soğuma, dinden uzaklaşma, ateistleşme oranı yükseliyor biliyor musunuz? Ateizm Derneği Başkanı ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar. Sağ olsun iktidar sayesinde bizim bir propaganda yapmamıza gerek yok diyor bunu Ateizm Derneği Başkanı söylüyor. İşte görüyorsunuz bu üzücü din istismarının sonucu ne olmuştur görüyorsunuz. Bu dine, bu iktidardan daha çok kötülük yapmış bir başka iktidar gelmemiştir değerli arkadaşlar. Hala daha eski, bitmiş, tartışması bitmiş olaylar üzerinden kamuoyunu etkileyerek kendi gayri hukuki hallerini gizlemeye çalışıyorlar. Yine başka mevzularla devam ediyoruz.

Mardin ve ilçeleri özellikle Kızıltepe ve Derik ilçelerinde DEDAŞ sürekli elektrik kesiyor. Gelen faturalar geçen seneye göre çok yüksek. Çiftçiler devlet desteğine rağmen ödeyemez haldeler!

Bugünlerde Mardin ve ilçelerinden bize çok başvuru geliyor. Neden? Mardinliler perişan durumda. DEDAŞ’ın zulmü altındalar ve gerekenler yapılmıyor. Mardin ve ilçeleri özellikle Kızıltepe ve Derik ilçelerinde DEDAŞ sürekli elektrik kesiyor. Gelen faturalar geçen seneye göre çok yüksek. Çiftçiler devlet desteğine rağmen ödeyemez haldeler, zaten ortada okunan bir fatura da yok değerli arkadaşlar. Bölge halkının bize ilettiğine göre DEDAŞ yetkilileri geliyor kafalarına göre faturalar yazıp gidiyor ve daha bugün gelen bize bir habere göre 30 saattir elektriği olmayan köyler var, ekinler kuruyor, hayvanlar susuzluktan çatlıyor ölüyor, Mardin Kızıltepe, Derik halkı perişan durumda köylüler perişan durumda, kimse bunu gündem etmiyor, olacak şey değil? Tarımsal doğrudan gelir desteklerine de el koyuyorlar. Bu perişanlık içinde maalesef kimse çiftçilerin sesini duymuyor. DEDAŞ ile ilgili bize şu ana kadar çok şikayet geldi arkadaşlar, birileri iktidar ile anlaşıp ondan sonra keyfi muamelelerde bulunuyorsa, halkı mağdur ediyorsa bu kabul edilebilecek bir hal değildir, bunu biz eleştirmeye devam edeceğiz ve DEDAŞ’ı kamu yetkililerini uyarması, düzgün bir hizmet vermesi ve bölge halkının mağdur edilmemesi gerektiğini söylüyorum.

Yine ayrıca engelli atamaları çok üzücü bir haldedir. 3. Atamayı bekliyor engelli atamaları ama hala bir gelişme yok.

Pandemiden olayı özel sektörde engelliler çalışamaz halde, çoğu işsiz engelli evden bile çıkamıyor arkadaşlar perişan durumda. Bakın engellilerin halini çok yakından biliyorum hem engellilerin bu toplumda yüksek oranda olması hala bir engellilik bilinci toplumda olmamasından dolayı engelliler sürekli ihlale uğruyorlar ayrıca engelli KHK’lılar çok çok zor durumda tüm KHK’lılara göre ve tüm engelli kardeşlerimizin hakkı hukuku çiğnenmeye devam ediyor doğru dürüst bir iş bulamıyorlar. EKPSS 2 defa ertelendi. Yeni sınavdan önce engelli atamaları yapılmalı. Engelliler hayata kazandırılmalı, hakları elinden alınmamalı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı yani engellilerden sorumlu olan bakan bile engellileri dinlemez halde. Biz o bakan eliyle yapılan vicdansızca fiilleri çok iyi biliyoruz değerli arkadaşlar, engelli insanların nasıl bir takım siyasi nedenlerle engelli ve bakım aylıklarının kesildiğini çok iyi biliyoruz sosyal yardımlaşmadan onlara destek sağlanmadığını, sırf siyaseten muhalif olarak gördüğü için engellendiğini çok iyi biliyoruz. Engelliler bu topluma bir yük değil bu toplumun bir parçasıdır bunu hepimizin çok iyi bilmesi lazım.

“Özel okulda çalıştım diye hapisteyim eşim de, babam ve kayınpederim üzüntüden öldü, 3 çocuğum anasız, babasız, depresyonda. Daha kaç babayı, çocuğu kaybetmemiz gerekiyor?" Leman Karaman, Manisa Cezaevi’nden.

Ağrı’da 6 aylık bebeği ile gözaltına alınan insanları duyuruyoruz kamuoyuna. Bakın 6 aylık bebeği olmasına rağmen gözaltına alınıp tutuklanan insanlar oluyor halen günümüzde.

10 günlük bebeği ile mahpus bir anne var Eylem Oyunlu bakın defalarca gündem ediyoruz. Eylem Oyunlu lohusa bir anne 10 günlük bebeği ile tutuksuz yargılanabilecekken tutuklu bir şekilde yargılanıyor, Diyarbakır’da babası ile de konuştum bana çok üzücü şeyler anlattı ne anlattı biliyor musunuz? Görüşte kapalı görüşte ancak eşi ve 2 çocuğu ile görüşebilmiş eşinin sürekli ağladığını, 2 yaşındaki bebeğin ağlayarak kapalı görüşteki camı yumrukladığını ve babasına kavuşmak istediğini tam bir aile dramı yaşandığını gözyaşları içinde kaldıklarını, yeni doğmuş bebeğin gözündeki bir rahatsızlıktan dolayı ameliyat olması gerektiğini ve bundan dolayı gözünden yaş ve kan geldiğini anlattı ve perişan durumda olduğunu söyledi. Bana bunu anlatan Eylem Oyunlu’nun eşi İsmail Bey 10 günlük bebeği ile perişan bir anneyi anlattı. Ne diyor biliyor musunuz? Ne eşimi ne de çocuklarımı tanıyabildim. Çok perişanlardı. Ayağı ile ifadeye giden lohusa eşimi tutukladılar. 12 gündür karantinada tek başına bir yatakta 2 yaşındaki bir bebek ve 10 günlük bebeği ile kalmak zorunda olan bir anneyi düşünün diyor. yeni doğan bebeğimizin gözlerinden kan geliyordu diyor. düşünün bu derece zor durumdaki bir kadını tutuksuz yargılayabilecekken zulmen tutuklu yargılanan bir Türkiye’den bahsetiyoruz değerli arkadaşlar. Kabul edilecek bir durum yok. Ben o hakimlere sormak isterim siz de hiç mi bir hukuk anlayışı yok? Hiç mi insaf yok? Hiç mi vicdan yok? Bu nasıl bir anlayıştır? Yüzlerce bebekli anneyi, lohusa anneyi, hamile anneyi OHAL döneminde zulmen gözaltına alıp tutukladılar, cezaevlerinde büyük perişanlık yaşadı bu kadınlar yüzlerce, binlerce insan bunu yaşadı.

Bakın yine Aydın Cezaevi geçen hafta da bahsetmiştim. Aydın Cezaevi’nden çok şikayetler geliyor. Bakın ne diyor? Koğuşlar E Tipi Cezaevi’nden bahsediliyor, koğuşlar kalabalık ve yaz ayında içerisi çok sıcak oluyor, mahkumlar devamlı aynı havayı teneffüs etmekten çok bunalıyor, tedarik şirketi ile sıkıntı yaşanmıştır deyip geçiştirdiler, mahkumlar kendilerini ziyarete gelen çocuklar için el işi oyuncaklar yapıyorlar, babamı ziyarete gittiğimde gördüm yanımdaki küçük kız çocuğuna o gün oyuncak getirememişti çünkü gardiyanlar koğuştaki oyuncakları toplamışlardı, düşünün bir babanın görüşte kız çocuğuna götüreceği oyuncağını gardiyanlar topluyor amaç nedir? Devam ediyor bana bunu ileten;”Bu nasıl kin ve nefrettir anlamak mümkün değil.” Diyor. cezaevlerini yönetimlerinin acilen içerde olanların insan olduğunu anlaması gerek, bizim sesimizi duyurduğunuz için çok teşekkür ederim.” bize diyor.

Patnos Cezaevi’nde çok büyük insan hakları ihlalleri yaşanıyor değerli arkadaşlar. İnanılmaz ihlaller yaşanıyor, bakın bize gelen başvuruda müthiş derecede kirli su gerçeğini size anlatayım bakın bir insan olarak şunu dinleyin elinizi vicdanınıza koyun ve oradaki mahpusların halini bir düşünün. Bize bunu ileten mahpus yakını şunu söylüyor:” Musluktan solucan ve böcek akıyor, elimiz yüzümüz yara içinde, maske verilmiyor. Çok zor durumdayız. Yok mu bu sorunları çözecek bir kişi? Korona değil böcek, solucan öldürecek bizi. “düşünün bu çağda musluğu açıyorsunuz solucan, böcek akıyor. Kavanoza koyduk diyor suyu gelince gardiyanlara göstereceğiz.

Nazım Şafak Korkmaz, bir psikoz hastası yüzünden ki 141 kişiyi mağdur etmiş bir psikoz hastası, 22,5 yıl hapisle cezalandırılmış. Psikoz hastası Özdemir’de sonra beyanlarını reddetmiş. Yargıtay’da eğer ki bu cezayı onarsa Psikoz hastası yüzünden gencecik 23-24 yaşlarındaki bir genç 22,5 yıl hapis yatacak arkadaşlar. Hangi vicdan kabul eder bunu?

Afyon cezaevi Korona koğuşundaki 35 kişi yeni açılan T Tipi Cezaevi’ne sevk edilmiş. Her gün bize Afyon Cezaevi’nde Korona ’ya yakalanmış mahpusların yakınları arıyor. Yakınlarımızdan bir haber alamıyoruz diyorlar, Afyon Cezaevi’nde en az 35 kişi Korona’ya yakalanmış durumda yakınlarından haber alamayan, yüzlerce binlerce mahpus yakını diken üstünde, herhangi bir resmi açıklama yapılmıyor. Bu nasıl bir haldir anlamak mümkün değil. Bu insanları böyle bir çaresizlik, böyle bir haberdar etmeme krizi ile başbaşa bırakıyorsunuz.

Elâzığ T Cezaevi’nden bir örnek vereyim size. Aktaran diyor ki: “İki hafta önce mahkemeye götürülmüş, döndüğünde 5 kişilik karantina koğuşuna koymuşlar bugün itibariyle 11 kişi bu koğuşta kalmakta. Yeni tutuklular, hastaneden getirilenler, mahkemeye çıkarılanlar hepsi bu koğuşta.”

Trabzon Ortahisar Ampute Futbol Takımın’daydım diyor. hukuksuz iddialarla cezaevine girince kimse bu engelli futbolcudan terörist olmaz demedi,8 aydır hastaneye gidemediğimden cezaevinde çok zor koşullarda koltuk deynekliyim,6 aydır raporum adli tıp da işlem görmedi perişan ve zor durumdayım diyen bir engelli kardeşimiz,mahpus evet mahpus olabilir ama onun tüm haklarının çiğnenmesini gerektirmiyor bu. Bakın ne diyor 8 aydır hastaneye gidemiyorum,6 aydır raporum adli tıp da işlem görmüyor olacak şey mi bunlar arkadaşlar. İnsanları bu denli kimsesiz bırakmayın.

Başbakanın açtığı bankaya hac paramı yatırdığım için 3 aydır cezaevindeyim diyor. 63 yaşındaki Fatma Yurt. Manisa Cezaevi’nden. 63 yaşında mukavele okuyan bir kadındım burası hiç bana göre değil, düştüm kolumu kırdım, ilaçlarıma ulaşmakta zorluk çekiyorum, Bylock nedir bilmem ama başıma bu iş geldi. İşte ülkenin hali bu arkadaşlar. Hukuksuz yasaya aykırı kararlarla insanları cezalandırıyorsunuz, yaşlı, hasta, bebekli demeden insanları orada daha da ağır çileler içinde bırakıyorsunuz.

Bakın cezaevlerinde hak ihlalleri devam ediyor. Hem zulmen müebbet ver hem de yemek verme. Harbiyeli öğrenci annesiyim diyor: “Bugün oğlum telefon açtı Yemekler az geliyor dedi. Silivri 5 nolu da. Başka öğrenci anneleri de beni aradı. Bunun düzeltilmesini gerektiğini söylüyoruz.” diyor.

Eşim Manisa Cezaevi’nde yatıyor diyor hükümlü koğuşunda bir akademisyen, hayatı kitap okumakla ve yazmakla geçti, içerde olduğu sürece hep kitap gönderdim ama artık almıyorlar. 3 aydır almayacaklarmış. Peki mahpus bir akademisyen içerde nasıl vaktini geçirsin diye soruyor mahpus yakını. Kantinde çok kötü diyor Manisa Cezaevi için bahsediyor.

Mazlum Dönder Kırşehir Cezaevi’nde. Bakın boş gerekçelerle insanları üniversite öğrencisiyken terörist ilan ediyorlar bu ülkede. Mazlum Dönder bir üniversite öğrencisi bir belki basın açıklamasına katılmış, belki bir başka gösteriye katılmıştır ama hemen terörist ilan edilip cezaevine atılmış. İstikbali karartılmış ve bununla kalmamışlar cezaevinde de cezaevi yetkilileri ona kötü muamelede bulunuyor, işkence ediyor ve dayattıkları hususları kabul etmemesi durumunda da darp ediyorlar, darp edilmiş bir kişidir bu kişi bakın. Tekli hücrede ve açlık grevine girmiş durumdalar. Burası neresi? Kırşehir Cezaevi. Şu anda Kırşehir Cezaevi’nde açlık grevi var insanlar perişan durumdalar. Bakın hem zulmen cezaevine atıyorsun hem de ardından cezaevinde bu mahpusları ihlale uğratıyorsun ve ardından yanına kar kalacağını sanıyorsun, bu insanlar çaresizlik içinde şuanda açlık grevindeler arkadaşlar. Bu gençler üniversitelerini bitirip millete hizmet edebilirdi ama hukuksuz yargı kararları ile şuanda tekli hücrelerde açlık grevindeler.

Cezaevlerinde yemek sorunları devam ediyor. Açık cezaevlerindeki sorunlardan dolayı bir çok cezaevinde yeterli ve kaliteli yemek yapılmadığı şikayetini alıyorum.

Aydın Cezaevi’nden bakın ne diyor mahpus:” WC ve banyo önünde yattığımızı söyleyince bize infaz koruma memurları diyor ki: “Hadi yine iyisiniz burada sizden önce daha fazla kişi kalıyordu, şu halinizle bile iyisiniz.”diyor. memleketin hali bu işte.Türkiye’den manzaralar.

Ahmet Uğur Bingöl Cezaevi’nden yazıyor: “Kitap engel.! Tutukluyuz ama Bakanlık bizi aktif örgüt üyesi diye fişliyor, Nilüfer belediyesinden istediğim kitaplar verilmedi, kütüphaneye bağışlandı yalanı uydurdular, bize kurs da yasak, tek yapabileceğim kitap okumak, onu da elimizden alıyorlar."

Gardiyanların kendilerini sizi rahat bırakmayacağız, burası Seydişehir size kimse ulaşamaz, sesinizi çıkarmayın diye tehdit ettiğini söyleyen mahpuslar var bu ülkede değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı uyuyor mu? Ceza Tevkifişleri Genel Müdürlüğü uyuyor mu? Ne zaman uyarılarımıza kulak asacaklar?

41 kişi depo gibi bir koğuşta kalıyorlar. Sayın vekilim babam Malatya E Cezaevi’nde tutuklu, zor şartlardalar, 41 kişi depo gibi bir koğuşta kalıyor, verilen öğlen yemeği hakları ellerinden alınmış, bu ramazanda olmuştu ve iftar verdikleri yemek yeterli değil zor şartlarda oruç tuttular.

Yılmaz Uçar Konya Seydişehir T Cezaevi’nde, cezaevinde gardiyanlar tarafında işkence yapıldığını söyledi. Dün Yılmaz'ın burnu kırılmış,2 arkadaşı da hücreye atılmış, 3 gündür açlık grevinde olduklarını söylüyorlar.

Elazığ Kadın Kapalı Cezaevinde özellikle tahliyelerden sonra kötü yemek şikayetleri çok geliyor.

Malatya Cezaevi’nde de yine aynı şikayetler.

Maraş Cezaevi’nde, Tekirdağ Cezaevi’nde yine aynı şikayetler bize çok geldi.

Karaman Cezaevi’nde normal koğuşta kalan Ahmet Aydın koğuş arkadaşlarına moral veriliyor denilerek 27 aydır hücrede tutulmakta. Hücrede tutulan Seyit Ahmet Aydın’ın günde 50 dakika avluya çıkılmasına izin veriliyor. Düşünün yani. Mahkum değilsiniz tutuklusunuz, bir takım hukuksuz gerekçelerle tek kişilik hücreye konulup 24 saatte ancak 50 dakika havalandırmaya çıkacaksın,50 dakika ancak güneş göreceksin deniliyor.

Yine bir başkası eşim Bandırma Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bugün yine kantin ve manav alışverişinde büyük sıkıntılar olduğunu söylüyor dediler.

Kadına yönelik tüm kötü saldırıları eleştiriyoruz. Bu Başak Demirtaş’a da olsa aynısı Esra Albayrak’a da olsa aynısı. Kadına yönelik tüm saldırılar,tüm cinsiyetçi küfürler ayaklarımızın altındadır ve bunları yapanlar cezalandırılmalıdır. Ayrım yapmadan bir insan hakları savunucusu yaptığımızı tekrar tekrar söyleyelim.

Alev Şahin : “Düzce’de AVM’ler açık, lokantalar açık her yer açık insanlar iç içe,tek başına bir meydanda eylem yapan bu kişi ise efendim pandemi var eylem yapamazsın diyerek engelliyorlar!”

KHK nedeni ile ihraç edilen arkadaşlarımıza yönelik hukuksuzluklar devam ediyor. Bakın Alev Şahin Düzce’de yıllardır tek başına eylem yapıyor. Sadece şunu söylüyor: “Hiç kimseye zarar vermeden, hukuksuz bir şekilde ihraç edildim, işimi geri istiyorum.” Diyor Alev Şahin. Düzce’de AVM’ler açık, lokantalar açık her yer açık insanlar iç içe,tek başına bir meydanda eylem yapan bu kişi ise efendim pandemi var eylem yapamazsın diyerek engelliyorlar ve yasaklıyorlar olacak bir iş değil. Biz bununla ilgili soru önergesi de verdik. Bakın toplumda herkes iç içe ama KHK’lı Alev Şahin Düzce’de hak arıyor diye efendim pandemi var tek başına eylem yapamaz, ya tek başına zaten yanında kimse de yok tek başına çıkıyor pankart açıyor bir şeyler söylüyor bitiriyor eylemini, bu insan bu haliyle mi bulaşıcılık saçacak? Gerçekten hastalığı bile bir fırsat olarak kullanan bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Nazan Bozkurt Yüksel Direnişi’ni devam ettiren kardeşlerimizden birisi ve her yaptığı eylemde ağır bir şekilde darp ediliyor, öncesinde elmacık kemiği kırılan, bunu şikayet ettiği halde şikayet ettiği kişiler hakkında bir işlem yapılmayan ama bunun karşılığında yok polise mukavemet ettin denilerek kendisi hakkında işlem yapılan, mahkemeler açılan, idari para cezaları verilen bir KHK’lı ama o bıkmıyor usanmıyor, yılmıyor, boyun eğmiyor ve diz çökmüyor eylemlerine devam ediyor, zulmün bitmesi gerektiğini ve KHK’ların ortadan kaldırılması gerektiğini net bir şekilde söylüyor, Yüksel Direnişinin yanındayız, Alev Şahin’in yanındayız zulme karşı sesini yükselten herkesin yanındayız değerli arkadaşlar

Yorumlar (0)