CHP'li Pınar Uzun Soylu'ya hakaret davasından beraat etti

Pınar Uzun, Süleyman Soylu'ya hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada beraat etti.

SİYASET 09.11.2020, 14:52 09.11.2020, 17:47
CHP'li Pınar Uzun Soylu'ya hakaret davasından beraat etti

Pınar Uzun, Süleyman Soylu'ya hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada beraat etti.

CHP PM Üyesi Pınar Uzun hakkında Kamu görevlisine (Süleyman Soylu) görevinden dolayı hakaret etme" suçundan dava açılmıştı. 38. Asliye Ceza Mahkemesi'nde gerçekleştirilen duruşmada Uzun için beraat kararı çıktı.

CHP PM Üyesi Pınar Uzun'un savunması:

SAYIN HAKİM, İDDİANAMEYE DAİR: Hakkımda hapis cezası ve hak yoksunluğu talepleriyle yargılandığım davaya konu edilen paylaşımım, uzun zamandır kullandığım sosyal medya hesabımdan 21 Nisan 2019 tarihinde, aynı gün Sayın Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nun canına kastedilen ‘tartışmasız’ linç girişimi ile ilgilidir. Somut dayanakları kamuoyunca malum olan paylaşımım hakaret içermemektedir. O gün, öldürmeye tam teşebbüs, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kasten yaralama, hakaret, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inançdüşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi, memura etkin direnme, görevi kötüye kullanma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma/örgüte üye olmak gibi 11 ayrı suçun partimizin Genel Başkanı’na organize linç girişimi doğrultusunda ve en mühimi de şehit cenazesinde gerçekleşmiş olmasına karşın tutuklu yargılanan tek bir şahsın olmaması hukuken dehşet vericidir. Bununla beraber bugün geldiğimiz noktada, Çubuk organize linç girişiminin gerçekleştiği gün, Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi Üyesi olmanın çok daha ötesinde bir bilinçle, bir vatandaş, bir insan olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu eleştirdiğim için ben yargılanıyorum. İddianamenin hedefi yalnızca Pınar Uzun olsaydı, muhalefet ve eleştiri özgürlüğümüz üzerine birazdan anlatacaklarıma dayanaklarla değinmeyebilirdim. Bilinen bir gerçeği hatırlatmam gerekir: davada mağdur sıfatıyla yer alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun linç girişiminden önce de partimi, genel başkanımı, partimin il başkanlarını ve yetkililerini direkt hedef gösteren pek çok açıklaması mevcuttur. Bu beyanlar, sonuçları hemen anlaşılabilecek kadar açık ve her an ulaşılabilecek kadar da ortadadır. Yerel seçim süreci boyunca il il dolaşarak Cumhuriyet Halk Partisi'ni her platformda terörle ilişkilendiren, partimizin il başkanlarının şehit cenazelerinde protokole alınmamasının emrini verdiğini 27 Haziran 2018’de bizzat ifade eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerinin, yine şehidimizin cenazesinde partimizin çelenginin yere atılması olayına da zemin hazırladığı da ortadadır. Partime karşı keskin bir husumet beslendiği buz gibi ortada duran bir gerçektir. Zira Sayın Bakan’ın kendisi de bunu gizlememektedir. Özellikle hepimizce son derece kutsal olan şehitlerimizin cenazeleri üzerinden partimin yetkililerini hedef gösteren açıklamaları hala zihinlerde durmaktadır. Pek çok medya kuruluşunun manşetinde yer alan "CHP il başkanlarını şehit cenazelerine almayın" ifadesinin adresi bellidir. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Milletine ve aziz şehitlerimize duyduğu sonsuz hürmetle sorumlu siyasetin merkezidir ve bizler de aynı hürmet ve ruhla hareket ederiz. Planlı ve organize linç girişiminin müsebbipleri ve maşaları, Türk siyasi tarihine büyük bir kara leke çalmış ve yargılanmamışlardır. Genel Başkanımızın bulunduğu ev için "yakın!" diyenler, canına kasteden bindirilmiş kıtalar yargılanmazken, sorumluluğu olan yetkilileri eleştirdiğimiz için bizler savunma yapmaya zorlanıyoruz. Bu tezadın mağduru olan da biziz, saldırıların hedefinde olan da biziz. Genç bir siyasetçi olarak, ödeyeceğimiz bedellerin demokrasi, ifade özgürlüğü ve adalet için olmasını tercih ederim. Ne yazık ki geleceğe dair umutlarımızı hırpalayan pek çok örnekle, hak etmediğimiz suçlamaların hedefinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen zorlama adli süreçlerle, dayanağı Türkiye’nin vicdanında ve hafızasında malum olan eleştirilerimizin sistemli bir şekilde sindirilmek istendiğine tanığız. AİHM: “İfade özgürlüğü, demokratik toplumun vazgeçilmez temel taşlarından birini, bu toplumun ilerlemesinin ve her insanın gelişmesinin temel şartlarından birini oluşturur. İfade özgürlüğü, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve düşünceler için değil, aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirir’’ der. Karşıt görüşlü herhangi bir kesimi baskı altına almaya, toplumu bölmeye ve kutuplaştırmaya çalışan biri Cumhuriyet Halk Partili bile olsa eleştiri hakkımı sonuna kadar kullanırım. Tüm siyasiler ve kamuya karşı sorumluluk taşıması gereken her birey, bahsettiğim tıynette olmalı diye düşünürüm. Bana partimin ve parti örgütümün verdiği en büyük vazife iktidar yetkililerinin haksızlıklarına karşı sonuna kadar mücadele etmektir. Eleştirilerim bu mücadelenin ve bu vazifenin ta kendisidir. Memleketin gerçek sorunlarının görmezden gelindiği, birbirimizi dinlemek ve anlamaktan bu derece koptuğumuz, doğru olana değil popüler olan bağlandığımız, bireyciliğin had safhaya yükseldiği bu sancılı süreçte, ülkemizde iktidara muhalefet edenlerin cezalandırılmasını ve yine en ufak muhalefetin bile cesaret gerektirir hale getirilmiş olmasını doğru bulmadığımı açıkça ifade ederim. Tabii ki biz bu cesareti en üst düzeyde göstermekte kararlıyız. Çünkü eleştirmek suç değildir, çağdaş toplumun en önemli haklarından biridir. Pek tabii, hiçbir kamu görevlisi eleştirilmekten muaf değildir. Ayrıca iddianamede Sayın Savcının tırnak içinde özellikle belirttiği “müessif provokatör” ifadesi çok benzer bir şekilde ve benden daha önce, Bakan Süleyman Soylu’ya aittir. Genel Başkanımızın açıkça öldürülmek istendiği, sayısız ihmalin ve art niyetin ayan beyan ortada olduğu planlı ve organize linç girişimini önemsizleştirmek ve ciddiyetsizleştirmek amacıyla ifade edilen “müessif provokasyon” yani “üzücü provokasyon” tanımlaması, toplumun ve bizlerin sinir uçlarına dokunmuştur. Bu bir kışkırtmadır. Gündemi göz ucuyla, asgari düzeyde takip eden birisinin bile, bu tanımlamanın küçültücü etkisinin pek ala farkında olduğu da bilinmelidir. Linç girişiminden 4 gün sonra, 25 Nisan’da partimizin tüzel kişiliği ve Grup Başkanvekilimiz Engin Özkoç adına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğumuz hatırlanmalıdır. Bu dosyada şaşırtıcı biçimde mağdur sayılmalarına karşın, Genel Başkanımız için bir televizyon kanalında sarf ettiği “çirkef, düzenbaz; biz onun boğazına ne takacağız görecek, hangi pisliklerin üzerinde oturduğuna bakacak” ifadeleri, iddiamıza dayanak olarak gösterilmesine rağmen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Bürosu, ülkemizde hem hukukun hem de içişlerinin işleyişi açısından kaygı uyandıran bir karar imza atarak 8 Mayıs 2019 tarihinde suç duyurusunun işleme konulmadığını açıklamıştır. Raporumuzda aynen ifade edilmiştir. Bunun adaletle ilgisi olamaz. Bu skandal kararla, hakaret ve tehditleri bakanlık görevi kapsamında değerlendirilmiştir. “Müracaata konu olayın, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bakanlık göreviyle ilgili işlerden kaynaklandığı” söylenebilirken, topluma örnek olmakla mükellef olan kamu görevlilerine sağlanan sonsuz hakaret imtiyazına karşın, bizlerin eleştirileri karga tulumba dava dosyası haline getirilmektedir. Bunun da adaletle ilgisi olamaz. Herkesin, bütün Türkiye’nin gözü önünde, kurallar, teamüller, vicdanlar çiğnenerek böyle bir saldırı nasıl tezgahlanıyor? Diyoruz. Burada sorumluluk aramamızdan, sebep olan kışkırtıcı açıklamaları eleştirmemizden daha normal olan çok az şey vardır, bunu söyleyeyim. Olayları önlemekle görevli jandarmadan sorumlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 27 Haziran 2018 tarihindeki “Şehit cenazelerine CHP il başkanlarını almayın” talimatı ve önceki beyanlarıyla birlikte halkın gözünde terör ile Cumhuriyet Halk Partisini ilişkilendirmeye çalışmıştır. Devlet gücünü siyasi emeli için kullanmış, bir bakıma toplumsal gerilime kılıf hazırlamıştır. Bu anlamda elbette sorumludur. Son olarak, raporumuzda belirttiğimiz bir kısmı da aynen aktarıyorum: “Genel Başkanımıza yumruklu saldırıda bulunan, “inek hırsızlığı” dâhil, suç sicili hayli kabarık AKP’li Osman Sarıgün serbest bırakıldığında tüm kamuoyu önünde kimi AKP’lilerce “kahraman” ilan edilmiş, bu rezilliği organize eden isimlerden AKP’li Önder Gökçekaya tarafından sosyal medya üzerinden tehditler savurulmuş, İçişleri Bakanı’na “ Soylu Bakanım emirlerini bekliyoruz… Vur derse vururuz, öldür derse öldürürüz… Terörist bize vız gelir tırıs gider…” diye seslenilmiştir. Bu tutum Süleyman Soylu’dan tepki almamış, yalanlanmamış, adeta sessizlikle onaylanmıştır.” Neyse ki bizim sesimiz bu günler içindir. Bu savunma sayın mahkemeye karşı değil, şüpheli durumdayken mağdur olmayı başaranlara, demokrasi ve insan haklarının en büyük savunucusu olan partimi itibarsızlaştırmak isteyenleredir. Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Yorumlar (0)