BAHÇELİ : FESLİ MÜNAFIĞI MANEN ONAYLAMAK DEĞİL DE NEDİR?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "(10 Kasım saat 9'u 5 geçe kenefe gidin) diyen, Yunan galibiyetine özlem çeken bir çukur şahsiyete geçmiş olsun demek, bunu da milletimize kafa tutar gibi ulu orta yapmak fesli münafığı manen onaylamak, yanında olmak, arka çıkmak değil midir?" diye sordu.

SİYASET 13.11.2018, 12:54 13.11.2018, 12:54
BAHÇELİ : FESLİ MÜNAFIĞI MANEN ONAYLAMAK DEĞİL DE NEDİR?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "(10 Kasım saat 9'u 5 geçe kenefe gidin) diyen, Yunan galibiyetine özlem çeken bir çukur şahsiyete geçmiş olsun demek, bunu da milletimize kafa tutar gibi ulu orta yapmak fesli münafığı manen onaylamak, yanında olmak, arka çıkmak değil midir?" diye sordu. 

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Atatürk’ü sevenler-sevmeyenler cepheleşmesinin tehlikeli şekilde tırmandırıldığını söyledi. 

Anıtkabir ile Kocatepe arasında aşılmaz bariyerler dikilip, çift taraflı nifak kazılarının yapıldığını ifade eden Bahçeli, "Bu yanlıştır, vahimdir, art niyetliliktir, cepheleşme tetikçiliğidir. Atatürk de bizimdir, Ankara da bizimdir, cami de bizimdir, cemevi de bizimdir, doğulusu da biziz, batılısı da biziz, güneylisi de bizden, kuzeylisi de bizim ayrılmaz bir parçamızdır." dedi. 

"Atatürk üzerinden cumhuriyetle hesaplaşılmaktadır. Atatürk bahanesiyle mukaddesatımıza tahammülsüzlük sergilenmektedir." ifadelerini kullanan Bahçeli, iki ayrı kampa ayrılanların "gittikçe azgınlaştığını" belirtti. 

Türklük üzerinden milletle hesap görüldüğünü öne süren Bahçeli, şöyle konuştu: 

"Bir yanda bunlar oluyorken, diğer yanda Diyanet İşleri Başkanı'nın geçen hafta gerçekleştirdiği esef verici bir ziyareti tartışmaların odağına oturmuştur. Diyanet İşleri Başkanı, 9 Kasım saat 14.30'da cübbesini giyip, eline de vereceği hediyesini alarak Atatürk'e hakaret eden, Yunan tezlerine methiyeler düzen fesli Türk düşmanını ziyarete gitmiştir. Bunun tamamen insani duygularla yapılan hasta ziyareti olduğu bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açıklanmıştır. Kimin nereye gideceği, kimin kiminle görüşeceği veya düşüp kalkacağı, hangi maksatla buluşacağı bizim meselemiz ve ilgi alanımız değildir. Herkes beşeri münasebetlerinde toplumsal adap ve ahlaki ölçülere uyduğu sürece özgürdür. Anlayamadığımız, tuhafımıza giden, garipsediğimiz husus, Diyanet İşleri Başkanı'nın fesli provokatörü ziyaret tarihindeki manidarlıktır. Diyanet İşlerinin Sayın Başkanı, sorarım sana, meczubu ziyaret tarihi olarak bula bula 9 Kasım'ı mı buldun? Yılın diğer günlerinin suyu mu çıktı? Diğer tarihler torbaya mı girdi? Durdun durdun da 10 Kasım'dan bir gün önce mi hasta ziyaretini hatırına getirdin? 

Mustafa Kemal'e ne inançlarımıza ne de kültürümüze uymayacak şekilde bühtanla saldıran şahsı 10 Kasım'ın arifesinde ziyaret etmek nasıl bir aklın, nasıl bir çarpıklığın mahsulüdür? '10 Kasım saat 9'u 5 geçe kenefe gidin' diyen, Yunan galibiyetine özlem çeken bir çukur şahsiyete geçmiş olsun demek, bunu da milletimize kafa tutar gibi ulu orta yapmak fesli münafığı manen onaylamak, yanında olmak, arka çıkmak değil midir? Ne istiyorsunuz cumhuriyetten? Atatürk düşmanlarına zırh olmak gayeniz nedir? 

Diyanet İşleri Başkanlığı görevi, Türkiye Cumhuriyeti'ne söven, kurucu değerlere ihanet eden, kurucu şahsiyetlere galiz ifadelerle yüklenen vatansızları aklama, anma ve alkışlama görevi değildir. Aksi tavır ayıptır, günahtır. Türk milletinin ortak değerlerine saldıranlara maneviyatımızda cevaz yoktur, yer yoktur, hoşgörü olamayacaktır. Hangi kurumuş vicdan, hangi satılmış ruh, hangi işgal artığı varsa duysun ve bilsin ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletimizin ortak değeridir. Bu gerçek değişmeyecektir. Ancak, Atatürk üzerinden, Anıtkabir'e gelen kalabalıklar gerekçesiyle yeni bir karşıtlık oluşturmaya, yeni bir güç devşirmeye de hiç kimse heves etmemelidir. Bu yolun sonu karanlıktır, çıkmazdır, hüsrandır, buhrandır. 

Tartışmaların göbeğindeki Diyanet İşleri Başkanı'nın kendi durumunu gözden geçirip erdemli davranış içinde hareket etmesi ve gereğini derhal yapması samimi tavsiyem ve temennimdir." 

Bahçeli, Danıştay 8. Dairesinin öğrenci andıyla ilgili aldığı kararı temyize götüren Milli Eğitim Bakanlığının dilekçesinde, tarihi ve sosyolojik olarak örtülemez yanlışlıklar bulunduğunu belirterek, "Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadro zaten gecikmiş olan süreci hızlandırmak için yoğun çaba harcamıştır." ifadesine yer verildiğini aktardı. 

Türkleri millet bilincine en geç ulaşan topluluk olarak değerlendirmenin "tarih inkarı, tarih ihmali, tarih ihaneti" olduğunu dile getiren Bahçeli, "Unutmayınız ki tarihimiz mührü sökülmemiş bir hazinedir. Bu hazinenin talanına müsaade etmeyeceğiz, bu hazinenin karalanmasına onay vermeyeceğiz." dedi. 

Milli Eğitim Bakanı'nın temyiz dilekçesini görmediğine veya yoğunluktan dolayı dikkatle bakmadığına inanmak istediklerini söyleyen Devlet Bahçeli, "Türk milletine kara çalan zihniyet Orhun Yazıtları'nı nereye koyacak? Tarihte kurulan 16 Türk devletini nasıl izah edecek? Türklerin millet bilincine en geç ulaşan topluluk olduğunu söyleyen şahıs direkt sana soruyorum, bunu nasıl yazdın, nasıl iddia ettin, hangi çevrenin mahsulü, nerenin piyonusun? Bu yanlı ve maksatlı değerlendirmelere imza atanlara diyorum ki asıl sizin sabah akşam Andımız'ı okumaya ihtiyacınız vardır ve Türk milletinin kim olduğunu, Türklüğün nasıl bir tarih ve sosyolojik derinlikten süzülüp geldiğini öğrenmeniz şarttır, önünüzdeki asıl ödevdir." değerlendirmesini yaptı. 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "PKK'lı teröristlerin başına ödül koymak, PYD/YPG'yi perdelemek, gözlerden uzak tutmak demektir. Ederi 12 milyon dolar olduğu ilan edilen canilerin işin özünde bizim nezdimizde delikli kuruş kadar değeri yoktur. 1 dolarlık FETÖ'cüler neyse YPG'li ve PKK'lı teröristler aynısıdır." dedi. 

Bahçeli, Süngü Tepe Üs Bölgesi'ndeki bir mühimmat deposunda milleti acıya boğan bir patlama meydana geldiğini, 7 Mehmet'in şehit olduğunu, 25 Mehmet'in de yaralandığını anımsattı. 

Yeni bir mühimmat depo felaketine maruz kalınmasının düşündürücü ve yürek yaralayıcı olduğunu belirten Bahçeli, "Demek ki 2012'deki Afyonkarahisar faciasından gerekli ders ve sonuçlar çıkarılamamıştır." diye konuştu. 

Patlamanın makul ve mantıklı izahını sabırla beklediklerini aktaran Bahçeli, "Tunceli Nazımiye'de donmak, Hakkari Şemdinli Süngü Tepe'de yanmak kaderimiz olmamalıdır." ifadesini kullandı. 

Bahçeli, 11 Kasım 2018 Pazar günü, Şırnak'ın Görmeç köyü kırsalında 2 kahraman askerin şehit olduğunu hatırlatarak, tüm şehitlere Cenab-ı Allah'tan rahmet diledi. 

ABD'nin YPG'yi kollayıp PKK'yı hedef haline getirmesinin "tamamen kandırmaca, yeni bir aldatma serüveni" olduğunu belirten Bahçeli, "Dünya alem bilmektedir ki PKK eşittir YPG'dir. YPG'yi kuran ve kumanda eden Kandil ve mücavir alanlarda mukim PKK terör örgütüdür." dedi. 

ABD ile YPG arasında Irak ve Suriye'nin paylaşılması hususunda derin bir anlaşma, alçak bir paslaşma olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Açık ve ortadadır ki PKK'lı teröristlerin başına ödül koymak, PYD/YPG'yi perdelemek, gözlerden uzak tutmak demektir. Ederi 12 milyon dolar olduğu ilan edilen canilerin işin özünde bizim nezdimizde delikli kuruş kadar değeri yoktur. 1 dolarlık FETÖ'cüler neyse YPG'li ve PKK'lı teröristler aynısıdır. ABD bölgemizde karıncayı bile izlerken, herkesi gözetlerken, kimin ne yaptığını takip ederken 3 PKK'lının yerini mi bilmeyecektir? Eğer bilmiyorlarsa, eğer görmüyorlarsa ya uyduları bozulmuş ya da gaflet uykusuna bulanmışlardır." değerlendirmesini yaptı. 

"ABD yönetimi YPG'yi saklayıp PKK'yı sobelemekle milletimizin gözünü boyayacağını, akılları çeleceğini, sempati uyandıracağını zannetmesin." diyen Bahçeli, şöyle devam etti: 

"YPG demek PKK demektir, ölüm demektir, bebeklere sıkılan kurşun, mazlumlara hıyanet demektir. YPG'yi PKK'yla savaştırmaktan bahsedenler zeka özürlü değilse, kesinkes riya ve yalan kapanına sıkışmışlardır. YPG'nin yuları Kandil'in elindedir. YPG de teröristtir, PKK da teröristtir. Aralarında hiçbir fark yoktur. Sahneye sürülen yeni ve vandal oyuna Türkiye asla düşmeyecektir. YPG'yle birlikte planı yapılan sözde Kürdistan devletine, hatta büyük İsrail tasarımına Türkiye Cumhuriyeti bedeli ne olursa olsun izin vermeyecektir. PKK'nın isim olarak miadı dolmuş, bütün cinayet ve hıyanet müktesebatı YPG'ye devredilmiş olabilir. Hatta PKK'yı kuran ve kurduran muhasım odaklar için terör faaliyetlerinin YPG üzerinden devamı da planlanıp sağlanabilir. 

Ancak ismi ne olursa olsun, Türkiye'ye silah doğrultmuş, Türk milletinin bekasına saldırmış ve kast etmek için kuyruğa girmiş hangi örgüt varsa düşmandır, yok edilmesi sonuna kadar meşrudur, mubahtır, müstahaktır. Ödül yemi Vahşi Batı alışkanlığıdır. Acaba ödül avcıları bundan sonra ne yapacaklar, teröristleri ne zaman derdest edip ödüle hak kazanacaklardır? Merak ediyoruz, bu ödül parasının sponsoru kim olacaktır? ABD kara mizaha dönen politikalarını revize etmedikçe, terörle arasına mesafe koymadıkça, bilinmelidir ki YPG demek hem PKK hem de ABD demek olacaktır." 

11 Kasım 2018 tarihinde Birinci Dünya Savaşı'nı sonlandıran ateşkes antlaşmasının yüzüncü yıl dönümünün Paris'te çeşitli etkinliklerle anıldığını hatırlatan Bahçeli, "Peki Ortadoğu'daki şiddet ve savaşın bitişi ne zaman anılacaktır?" sorusunu yöneltti. 

Paris'teki anma toplantılarında milliyetçilik adeta öcü gibi gösterildiğini, neredeyse nefret objesi gibi takdim edildiğini belirten Bahçeli, "Sömürgecilik başka şeydir, milliyetçilik başka bir şeydir. Bu ayrımı bilmeyen akıl fukarasıdır. Bu ikisini karıştırmak, bir ve aynı görmek Fransa horozuna tavuk kostümü giydirip yumurtlamasını beklemek kadar aptalca ve ahmakçadır." dedi. 

"Birinci Dünya Savaşında en büyük bedeli biz ödemiştik." ifadesin kullanan Bahçeli, "Fakat Türk milleti enkazın içinde doğrulmayı bildi, bağımsızlığı namus belledi, Türkiye Cumhuriyeti devletini eşsiz cesaretiyle, engin ve inanmış mücadelesiyle kurmayı başardı. Biz Birinci Dünya Savaşı'nı bitiren makus antlaşmanın nesini ve neyini anacağız? Kaybettiğimiz İmparatorluğumuzun ardından 'oh iyi oldu' mu diyeceğiz?" açıklamasında bulundu. 

MHP Genel Başkanı Bahçeli, şunları kaydetti: 

"Bize Macron ne söylüyor? Merkel ve diğerleri ne anlatıyor? Söyleseler bile inandırıcılıkları ve itibarları olacak mı? Türkiye'yi siyasi oyunlar oynamakla itham eden Fransız zihniyeti asıl oyunları, asıl içten pazarlıkları, asıl ikiyüzlülükleri kendilerinin sahnelediğini ne zaman görüp kabullenecek? Birinci Dünya Savaşı'nın mirası üzerine utanmadan kapaklanıp konan bu sömürgeciler, bize hangi demokrasiden, hangi barıştan, hangi insanlık ve huzurdan bahsediyorlar? 

Birinci Dünya Savaşı bitmiş falan değildir. Kanlı sayfa açıktır, çatışmalar ve çekişmeler sadece bünye değiştirmiştir. Bir damla petrol için devasa medeniyet ve tarihi birikimlere savaş açanlar bu dünyada değilse, mahşerde yaptıklarının bedelini mutlaka ödeyeceklerdir. Allah'ın sopası yoktur ve adaleti tartışmasızdır. Çekildiğimiz hiçbir toprak parçasında, hiçbir coğrafyada huzur yoktur, umut yoktur, adalet yoktur, barış yoktur, saadet ve selamet yoktur. Ahımızı alanlar bu dünyada gün yüzü görememişler, ilelebet de göremeyeceklerdir. Bu nedenle, Paris'te yüzüncü yıl dönümü anılan ve infazımızın ilanı demek olan malum ateşkes antlaşması bizim ayaklarımızın altındadır, hiçbir ahlaki, vicdani ve manevi hüküm ihtiva etmemektedir." 

Yorumlar (0)