Akşener: Erdoğan'a göre Melih Bulu bu işin uzmanı, Damat Bakan’ı atadığında da ne kadar büyük bir ekonomist olduğunu dinlemiştik

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Boğaziçi Üniversitesi'nde Prof. Dr. Melih Bulu'nun rektör olarak atanması sonrası başlayan tartışmaları değerlendirdi. Akşener, "Instagram fenomeni damat gitti. Şimdi ise damat aromalı rektör geldi. Kader utansın" dedi.

SİYASET 09.02.2021, 10:23 09.02.2021, 10:33
Akşener: Erdoğan'a göre Melih Bulu bu işin uzmanı, Damat Bakan’ı atadığında da ne kadar büyük bir ekonomist olduğunu dinlemiştik

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor.

Akşener'in konuşmasından satır başları şöyle:

Sözlerime Miçotakis'in sözlerine değinerek başlamak istiyorum. Kendisi "Stratejik hedefimiz adadaki Türk işgalini sona erdirmek" dedi. Kendisinin bu çıkışı çok şaşırtıcı değil. Bunların nicesi geldi geçti, aksine önemli olan bizim muhteremlerin ne diyeceği. Sayın Başbakan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti müstakil bir devlettir haddinizi bilin.

Biz sizin o stratejik hedeflerinizi, Megali Idea’larınızı, Enosis’lerinizi daha önce çok gördük. Bunlardan sonuncusuna ne olduğunu, milletimizin huzurunda size hatırlatmak istiyorum. O stratejik hedefler doğrultusunda, Kıbrıslı kardeşlerimize yapılan mezalim üzerine, 1974'te "Ayşe tatile" çıkmış ve adada bayrak göndere çekilmişti. 15 Kasım 1983 günü de, rahmetli Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş, yeni bir Türk devletinin kuruluşunu dünyaya ilan etmişti.

E doğal olarak, olan da, sizin stratejik hedeflerinize, ve onun bayraktarlığını yapan dönemin cuntacıları ile siyasetçilerine olmuştu. Unutmayın ki, bu tip stratejik hedefler Yunanlı siyasetçilerin kariyerlerine genellikle pek iyi gelmiyor. Benim size tavsiyem, ülkenizin sorunlarına odaklanın, boyunuzdan büyük konulara çok fazla bulaşmayın. 

Kıbrıs'taki, Türk işgali değil, Türk varlığıdır. Bunu da aklınıza kazıyın. Ama illaki aksini yapmakta ısrar ederseniz, biz yine buradayız. Her zaman bekleriz.

Saray duvarlarından milletin gerçeğini görmeyenler, yan gelip yatsa da, biz sokaktayız, vatandaşımızla beraberiz. Milletimizi dinliyor, dertleri duyuyor, çareler öneriyor, milletimiz için neler yapabiliriz, ona çalışıyoruz. Sadece “Milletimiz darda” demekle yaranın kapanmadığını biliyoruz. O nedenle, yarayı sarmanın reçetesini de sunuyoruz. Ama nafile. Milletinden kopmuş, milletin derdini bırakıp, eşin dostun yandaşın derdine düşmüş Sayın Erdoğan, ne milletimize ne de bize kulak asmamakta ısrar ediyor. Bu iş böyle gitmez, Sayın Erdoğan. Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın. Pazarda, markette, hesabın içinden çıkamayan analarımızı göreceksin. İşsizliğin pençesinde, günü kurtarmanın telaşındaki çaresizlerimizi dinleyeceksin.

Çok zor değil; Yönettiğin Türkiye’nin acı gerçeğini, artık anlayacaksın. Yani aslında işini yapacaksın. Ya işini yapacaksın, ya da ilk sandıkta çekip gideceksin. Türkiye çaresiz değil, milletimiz çözümsüz değil. Biz varız. Sen anlamasan da; Ben, adliyede yolumu kesip, “Akşam ne yemek yapacağımı bilmiyorum.” diyen annenin ıstırabını anlıyorum. Sen dinlemesen de; Ben, Sakarya’da yanıma koşan, işletmeci kardeşimin feryadını duyuyorum. Sen umursamasan da; Ben, Hendek’te, üç çocuğu da işsiz olan emekli babanın, yüreğindeki sızıyı dindirmek için çalışıyorum. 

Gerçekler ayyuka çıktı. Mızrak artık çuvala sığmıyor Sayın Erdoğan. Sen farkında olmasan da, milletimizin sana ayırdığı sürenin artık sonuna geliyoruz. Son bir yılda, yüzlerce esnaf ziyareti yaptım. Borcu olmayan tek bir esnafa rastlamadım. İşçi çıkarmamış tek bir esnafa rastlamadım. Esnaf kirasını ödeyecek, elektriğini, doğalgazını ödeyecek, vergisini ödeyecek, çalışanının parasını ödeyecek, kredisinin taksitini ödeyecek. Bütün bunları ödeyecek, bir de kendi cebine para kalacak, onunla da ailesine bakacak… 

Senin ısrarla görmek istemediğin, milletimizin yaşadığı gerçek işte bu. Kendini milletin efendisi zanneden Saray danışmanların, işi gücü bırakıp, her gün yeni bir yapay gündem üretmekle uğraşsalar da, milletin gerçek gündemi işte bu. Ayakkabı satanın işi, onda bire düşmüş. Paket servis yapabilen restoranların bile, iş hacmi üçte bire düşmüş. Bu memlekette eczanelerde bile veresiye var artık Sayın Erdoğan. Gölbaşında eczacı bir kardeşim, gece nöbette yaşadığı bir durumu anlattı.

Diyor ki; “Bir vatandaş bebeğine mama almak için geliyor. Birinci kart çekmiyor, ikinci kart çekmiyor, nakit para zaten yok. Geçerken bırakırsınız diyoruz ama onun dönmeyeceğini biliyoruz artık.” Yetmiyormuş gibi, muayene ücretlerini de eczanelerin sırtına yüklemişsin, hem ezcacı, hem vatandaş kan ağlıyor. Nasıl olacak böyle Sayın Erdoğan? Bir ay geçti, iki ay geçti, üç ay geçti. Esnafımız haklı olarak bu ülkeyi yönetenlere soruyor, “Batmadan nasıl yaşayacağız?” diyor. Cevap versene, nasıl yaşayacaklar Sayın Erdoğan? Ben, senin o her fırsatta yardımına koştuğun, derdini dert edinip, ödemesini asla eksik etmediğin, meşhur müteahhitlerinden bahsetmiyorum. Ben, bu memleketin bel kemiği, tam 2 milyon esnaftan bahsediyorum. Batmak üzere olan, 2 milyon işyerinden bahsediyorum. Seçim zamanı oy istediğin, ama zor zamanlarında, utanmadan görmezden geldiğin ailelerden bahsediyorum. Hani kürsüden atıp tutarken, senin için her şeyin üzerinde olduğunu söylediğin o aileler var ya, işte onlardan bahsediyorum.

Ayrıntılar geliyor...

Yorumlar (0)