22.02.2018, 11:13

Pancar kültürünü yok etmeyin!

Bugün pancar kültürü üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Bilmeyenler, duymamış olanlar olabilir. Herkes bu kültürün bu ülkeye ne faydalar getirdiğini öğrensin.  

Hepinizin bildiği gibi, Cumhuriyet Dönemi boyunca toplum olarak dişimizden tırnağımızdan artırarak edindiğimiz varlıklarımızdan çoğu gerek geçmiş hükümetler gerekse bu hükümet tarafından teker teker elden çıkarılarak özelleştirilmişti. Şimdi elde kalan varlıklardan şeker fabrikalarımızın 14’ü daha özelleştiriliyor.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ülkemizin nereden geldiği ve nereye gitmekte olduğu iyi biliniyordu. Cumhuriyeti kuran kitleler, bu hedefin gelişmiş ülkeler seviyesini yakalamak olduğunu ve bunun bilimle, sanatla, çok çalışmayla başarılabileceğini biliyorlardı. Bizden önceki nesil olan babalarımız hiçbir şeyi olmayan bir ülkeyi almış çimento, demir çelik, kumaş, tuğla, şeker üreten tütün ve diğer tarımsal ürünleri işleyebilen modern fabrikalar kurmuşlardı. Bize düşen bu fabrikaları daha da geliştirmek, onların koydukları sanayi ve kültür tuğlalarının üzerine yenilerini eklemek olacaktı. Ama biz onların kazandırdığı varlıkları teker teker elden çıkararak sattık ve daha da kötüsü onların kazandırmaya çalıştıkları kültüre de ihanet ediyoruz.

Onlar yokluk içinde hem Osmanlı’nın borçlarını ödemiş hem de yeni sanayi tesisleri kurarak ülkenin geleceğini garanti altına alma yolunda büyük bir adım atmışlardı. 1935 İzmir İktisat Kongresi’nde ülkemizin aydınlık geleceği için alınan kararlar doğrultusunda atılan adımları takip ederek ülkeyi gelişmişlik parkurunda bir yere kadar getirmişlerdi. Artık Türkiye kalkınıyordu, hemen hemen her malı üretebiliyordu ve tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerin arasında anılıyordu.

Şeker fabrikalarımız ilk kurulduklarında ülkemizin şeker ihtiyacını karşılamanın yanı sıra çok büyük toplumsal görevler de gördüler. Hiç hastanesi olmayan bölgelere ilk sağlık hizmetleri şeker fabrikalarıyla geldi. Hiç sinema, tiyatro salonu olmayan bir yöreye ilk sinema, tiyatro yine bu fabrikalarımızla geldi. Pek çok ilimizde ilk spor kulüpleri bu fabrikalarımız sayesinde kuruldu. Futbol, güreş, voleybol, basketbol, masatenisinin ülke çapında yaygınlaşmasında fabrikalarımızın katkısı yadsınamaz. Türkiye’nin ilk golf sahası, Alpullu Şeker Fabrikası sınırları içinde kurulmuştur. Fabrikalarımızdaki elektrik, boyacılık, inşaat, makine bölümlerinde ülkemiz için pek çok genç yetişmiş deneyimli kalifiye elemanlar olmuşlar ülkemize diğer fabrikalarda da hizmet vermişlerdir çünkü şeker fabrikaları birer okuldur aynı zamanda.

İlk kadın dernekleri, okuma yazma kursları, el işleri nakış, dikiş kursları, dokuma kursları hep bu fabrikaların eserleridir. Şeker topluluğu içinde erkekler, kadınlar hep birlikte büyük bir toplumsal faaliyet içinde ülkemizde aydınlanma, kadın hakları, kadınların toplum içinde daha fazla söz sahibi olması için çeşitli etkinlikler düzenliyorlar; kermesler ve diğer sosyal faaliyetler hep bu fabrikalarımızın bulundukları illerde yine bu fabrikalarımızın bünyesi ve önderliğinde gerçekleşiyordu. Sosyal etkinlikler sırasında toplanan yardımlar yöremizde imkanları olmayan pek çok çocuğumuzun okuma imkânı bulmasını da sağlamıştır.

Çocukluk yıllarımın geçtiği, Burdur Şeker Fabrikası’nda da durum böyleydi. Şeker İlkokulu’ndaki sınıfımızda her öğrenci aynı düzeydeydi. Aramızda fakirlik diye bir şey yoktu. Müdür çocuğu, işçi çocuğu hepimiz aynı bahçede oynar, aynı şeyleri yer içer, aynı şekilde giyinirdik. Öğretmenlerimiz birliği, beraberliği, arkadaşlığı, dayanışmayı, paylaşmayı, birlikte yaşamayı, anlaşmayı aşılardı hep bizlere. Kimse kimseyi hiçbir nedenle dışlamazdı. Dışlamanın ne olduğunu bile bilmezdik. İşçi, müdür çocukları hepimiz kardeştik.  

Ne Alevi’yi bilirdik ne de Sünni’yi, ne Kürt vardı ne de Çerkez veya Laz. Hepimiz bu ülkenin eşit evlatlarıydık. Hepimiz aynı türküleri söyler, aynı bayramları yine aynı coşkuyla kutlardık. Fransızlar Burdur’a gül yağı fabrikası kurmaya geldiklerinde bile onları da aramıza almış kendimize benzetmiştik çünkü şeker çocukları olarak bizler hepimiz bir tek insanlık potasında erimeyi, daha ilk baştan şeker camiasında ruhlarımıza işlendiği için, iyi öğrenmiştik.  Pancar sayesinde ortak insanlık paydasında buluşma ilkesine sıkı sıkıya bağlıydık çünkü pancar kültürünün ürünleriydik.

Cumartesi ve pazar günleri şeker fabrikasının sinema salonunda çocuklar için film gösterilirdi. O sinema salonunda o zamanın en yeni ve en iyi filmlerini hepimiz beraberce seyrettik yıllarca. Türkiye’ye yeni gelen filmler ertesi gün fabrikalarımızda da gösterime girerdi. O filmler sayesinde hayal gücümüz genişledi.   

Batı’ya hayran mıydık? Hayır, değildik. Batının bilimine ve sanatına açtık ve öğreniyorduk ama hayran değildik. Bizler, Atatürk’ün Türkiye’sine hayran, açık fikirli özgür bir nesil olarak büyüdük. Bunu da içinde doğup büyüdüğümüz şeker fabrikalarına borçluyuz çünkü “fikri hür vicdanı hür nesiller” olarak yetişmemize büyük katkısı oldu bu fabrikalarımızın.

Bu fabrikalarda hepimiz büyük bir aile gibiydik. Çocukluğu o fabrikalarda geçen çocuklar da büyüdüler çoluk çocuk sahibi oldular. İçlerinden bilim insanları, mühendisler, doktorlar, yöneticiler, sanatçılar çıktı. Hepsi toplum için faydalı birer birey oldular. Ben şeker fabrikalarında çocukluğunu geçirmiş ve o kültürün mayasını almış çocukların, gençlerin içinden hırsız, uğursuz, katil, topluma zararlı bir tek kişinin bile çıktığını duymadım. Bu yüzden şeker fabrikaları bizler için gerçek yaşamın içinde birer okuldu. Büyüklerimize küçüklerimize nasıl davranılacağını, saygıyı sevgiyi, arkadaşlığı, dostluğu, komşuluğu, çalışana saygıyı bizim nesil o fabrikalarda öğrendi. Gece çalışan amcalarımızın olduğu kampanya dönemlerinde, mahallede top oynarken bile sessiz olmayı veya oyunumuzu ertelemeyi biz orada öğrendik. Şeker fabrikalarımız bir sevgi ve saygı yuvasıydı. Çalışanlar arasında da aynı sevgi ve saygı ilkesi geçerliydi.   

Kısacası pancar, kültürümüzün bir parçasıydı, bizim bir parçamızdı. Kampanya borusuyla, küspesinin kokusuyla, tadıyla, şekeriyle, acısıyla hepimizden birer parçaydı pancar; biraz memleketti, biraz hasretti, eşitlikti, özgürlüktü, barıştı, anlaşmaktı, yaşamımızın ta kendisiydi pancar.

Özelleştirme ile bizden şimdi bu kültür ve bu yaşam şekli çalınmak isteniyor. Bugüne kadar izlediklerimizden özelleştirilince üretimin daha gelişip devam edeceğine dair hiçbir işaret göremiyoruz çünkü ABD’li Cargill firması Türkiye’de halkın sağlıklı pancar şekeri yerine mısır şurubu yemesi gerektiğine çoktan karar vermiş. Bizim devletimiz de bize kulak vereceğine onların söylediklerine kulak veriyor maalesef.  Bu dostluklar, arkadaşlıklar, dayanışma, birlikte yaşama, toplumsallaşma, kutlamalar, yardımlaşma, medeni dünya ile bütünleşmemiz, bilimselliğimiz, sanatımız, birbirimize olan saygımız sevgimiz ve sağlığımız da pancarla birlikte elimizden alınmak isteniyor. Bizi ve gelecek nesilleri hasta edeceğine dair pek çok kanıtlar bulunan mısır şurubuyla birlikte yoz bir kültüre de mahkûm edilmek isteniyoruz.  Pancar yok edilince tarım ve hayvancılığımız da büyük yara alacaktır. Küspe ve melas hayvancılığımızın temel girdilerindendir ve pancarla birlikte bu girdiler de yok olacaktır. Yine daha fazla hayvan yemi ithal etmek zorunda kalacağız.  

Mutlaka satmanız gerekiyorsa, bu fabrikaları bize satın; onları kuranların, yaşatanların, yüceltenlerin çocuklarına torunlarına satın, o pancarı ekenlere, çapalayanlara, küspesini hayvanlarına yem yapanlara satın fabrikaları. Pancar kooperatiflerine satın. Bir şekilde o pancar kültürünü içine sindirmiş, küspenin melasın kokusuyla büyümüş insanlar alsın ve daha ileriye götürsün bu fabrikaları. Korkmayın zarar etmeyiz. Hepimiz her şeyimizi borçlu olduğumuz fabrikalarımızı almak için birikimlerimizi birleştirelim, ihtiyacınız olan parayı verelim de fabrikalarımız özelleştirilince kapanmasın, değerli fabrika arazilerimiz ranta dönüşmesin betonlaşmasın. Pancar kültürü gelecek nesillere de aktarılabilsin, çocuklarımız da birlikte zenginleşmeyi, birlikte refahı, sevgiyi saygıyı, toplumsal yaşamın gereklerini iyi öğrensinler ve gerçek şeker yiyebilsinler.

Bizi pek çok hastalığın sebebi olduğu kanıtlanmış mısır şurubuna mahkûm etmeyin lütfen. Rica ediyorum pancarı ve kültürünü yok etmeyin. Bu kültür bu ülkenin de mayasıdır, ruhudur.  Bu ülkeye biraz saygınız varsa, pancara da biraz saygınız olsun çünkü pancar bu ülkenin öz kültürüdür, aşısıdır, kendisidir.

Saygılarımla…   

Yorumlar (0)