20.12.2020, 12:12

NE ZAMAN MUTLU OLACAĞIZ?

Hayatımızda bazı durumlar güzel gitmeye başladığı zaman, bundan sonraki tüm yaşantılarımız hep aynı şekilde devam edecek zannederiz. İki mutlu gün geçirdiğimizde, "Hayatım artık düzene giriyor, bu yıl benim yılım olacak." gibi düşüncelere kapılarak sonsuz mutluluğun gizli tarifini bulmuşçasına devam ederiz. Bunun tam aksine, birkaç huzursuz olay yaşayınca da bundan sonraki her şey çok kötü olacakmış gibi davranırız. "Tüm dertler beni bulur zaten, oldum olası şanssız biriyim." diye şikayetleniriz.

Yaşadıklarımızın sürekli iyi veya kötü, mutlu veya mutsuz olacağına dair hayatın bize herhangi bir vaadi olmuş muydu ki? Neden yaşamımızın geri kalanını günlük olayların akışına bağlıyoruz? Neden sürekliliği ve sonsuzluğu kovalıyoruz durmadan? "Eğer iyi şeyler yaşarsanız hayatınız düzeliyor demektir." veya tersi olarak, "Üst üste kötü olaylar yaşıyor olmanız hayatınızı bundan sonra berbat bir şekilde geçireceğiniz anlamına geliyor." diye bir şey mi söyledi bize hayat? Olumlu veya olumsuz giden tüm yaşantıları, hayatın tamamı öyleymiş ya da bundan sonra öyle olacakmış gibi yorumlamak pek gerçekçi değil.

"Ne zaman mutlu olacağız?!" diye sorgulamaktan mutlu olmayı unutuyoruz. Oysaki hayat bir Süper Mario oyunu değildir, tüm seviyeleri atladıktan sonra prensese (mutlululuğa) kavuşacağız diye bir şart yok. Mesela, sen tam olarak yirmi dokuz yaşından sonra mutlu olacaksın ve buna ulaşmak için de birtakım acılardan geçmen gerekiyor. Var mı böyle bir dünya? Peki bir başkası ise, yetmiş yaşından sonra mutlu olacak diyelim. Bu insanı görünce muhtemelen şöyle deriz: "Ah! Hiç gün yüzü göremedi adamcağız, tam mutlu olacaktı ki bu sefer de ölüm onu buldu." Ölümü ve sonrasını yaşamamışlar olarak ölümü kötü bir olay saymamız ilginç bir durum aslında ama ona değinmeyeceğim şimdi. Bu insanın yetmiş yıl boyunca sürüp giden bir mutsuzluğunun var olduğunu iddia edebilir miyiz? Eğer iddia edebiliyorsak neye dayanarak bunu yapıyoruz? Diyelim ki, yetmiş yıl boyunca gerçekten bu insanın yüzü hiç ama hiç gülmedi. (Pek mümkün değil ama dur bakalım.) Bu durumda size şunu sorarım, hayatın mutlu yaşanması gerektiğini kim, nereden çıkardı? Var mı bu soruya bir cevabı olan? Ben bulamadım çünkü. Mutluluk da acılar da, geldiğinde yakamıza yapışarak ömür boyu peşimizi bırakmayacak duygular değildir. Gelip gitmeleri her koşulda, her yaşta ve her yaşantıda mümkün olan durumlardır. İkisini de çok sahiplenmeden, anında ve tadında yaşamak gerekir.

Mutsuz bir insan olduğunu ve mutsuz bir hayat geçirdiğini öne sürenler, küçük de olsa daha önce yaşanılan mutlu anlara haksızlık ediyor olabilir. Tabii ki bu durumda mutluluğun nasıl tanımlandığı da çok önemlidir. Her zaman büyük ve olağanüstü olayların yaşanmasını bekliyorsak orada işler biraz zorlaşabilir. Örneğin, bir insan bisiklete binerken, elma yerken, sevdiği filmi izlerken, arkadaşıyla karşılaştığında, bir pazar kahvaltısında, susadığı bir anda bulduğu suyla, kışlık montun cebinden çıkan kağıt parayla mutlu olabilir. Kahve kokusunu duyduğunda, telefonuna gelen bir mesajla, açık havada yürüyüş yaptığında, birisine yardım ettiğinde, uzak bir yere giderken kestirme yol bulabildiğinde, güneşli bir günde, yakınının gülümsemesiyle, banka sırası beklemediğinde, trafikte yeşil ışığa denk gelince mutlu olur insan.

Anlık yaşanır ve biter mutluluk. Bir gün mutluluğun zirvelerindeyken diğer gün dibe çökebilir kişi. Bugün romantik ilişkisi varken ertesi gün olmayabilir. Bir gün iş güç sahibiyken diğer gün işsiz kalabilir. Bugünkü sınavda çok başarılıyken bir sonrakinde başarısız olabilir. Bir gün çok arkadaşı varken diğer gün yapayalnız kalabilir. Bunun adı yaşamaktır işte. Bazen güzel geçer bazen kötü. Bazen mutluluk gelir bazen hüzün. O an karşılaştığımız şey mutluluk ise, bunu sonsuza kadar yaşamda tutmak mümkün değildir. Aynı şekilde hüzün de öyle. İnsanoğlu sonsuzluğu tadamayacakken yaşadıkları ve sahip oldukları nasıl tatsın sonsuzluğu?

Yorumlar (0)