İsmail Küçükkaya'dan olay açıklama: Fatih Portakal bırakmak istemezdi ama iktidar...

Medyada son dönemi değerlendiren gazeteci İsmail Küçükkaya, şöyle dedi: Hükümet medyasında çizilen pembe tablo, artık halkın gerçeklerine çarpıyor. Yapay gündemler artık ekonomik sorunların üzerini örtemiyor.

MEDYA 07.10.2020, 12:48 07.10.2020, 12:50
İsmail Küçükkaya'dan olay açıklama: Fatih Portakal bırakmak istemezdi ama iktidar...

Yakın dönem Türkiye siyasi tarihi pek çok kırılmaya sahne olurken, medyanın büyük bölümü iktidar aparatına dönüştürüldü.

Gerçeklerin yanında olmaya çalışan basın kuruluşları ise sayısız soruşturmadan delilsiz tutuklamalara, Basın İlan Kurumu ambargosundan ekonomik sıkıntılara türlü sorunlarla boğuşuyor.

Fox TV’de 7 yıldır Çalar Saat programı ile izleyicini karşısına çıkan gazeteci İsmail Küçükkaya, Nemesis Kitap’tan çıkan “Fikri Hür Vicdanı Hür” kitabında medyadaki büyük dönüşümü anlatıyor. 

Birgün'den Mehmet Emin Kurnaz'ın İsmail Küçükkaya ile röportajı şöyle:

AKP’li yıllarda basının büyük bölümü iktidarın sözcüsü konumuna geldi. Buna tanık oldunuz. Bu değişimin köşe taşları neler oldu?

AKP birçok şeyi değiştirirken önceliğini basına verdi. Çünkü basından çok ses yükseldiği takdirde diğer kurumsal değişiklikleri yapamayacağını biliyordu. İş dünyası ile AKP ilişkisi, yargı ile AKP ilişkisi, ordu ya da sivil toplum ile AKP ilişkisi... Adını her ne koyarsak koyalım bütün bu ilişkilerin dinamiğini değiştirmek için işe medyadan başladılar. Bunun için birincisi kendilerine yakın yazılı-görsel basın ve trol ordularıyla besledikleri bir sosyal medya oluşturdular. İkincisi eskinin merkez medyası dediğimiz tüm medya organlarının sahipliklerini değiştirip kendilerine yakın ve yönetebilecekleri bir medya yapılanması oluşturdular. Üçüncüsü mümkün olduğu kadar muhalif medyayı da baskı altına almaya çalıştılar. Bence bunları da çok büyük oranda başardılar. Bugün medyanın yüzde 90’ı kendi kontrollerinde. Mekanizmanın nasıl çalıştığını, o manşetlerin atılmasını iktidar içinde kimin sağladığını, her şeyi biliyoruz.

TMSF’nin Akşam gazetesine el koyma sürecine de yer vermişsiniz kitabınızda. Bu operasyon sonrakilerin ilk adımı mı oldu?

Akşam gazetesinde 13 yıl çalıştım. Ankara temsilciliği ve Genel Yayın Yönetmenliği yaptım.

2013’te Gezi Parkı eylemleri sırasında ayrıldım. İlk büyük el koyma operasyonuydu. O zamandan sonra da zaten hız kazandı. Genel Yayın Yönetmenliği görevimden ayrılmamı istediler çünkü kendilerinin rahat çalışabileceği biri olsun istediler. Gerçek gazeteciler kontrol altında tutulamaz. İlk operasyon olduğu için ayrılmamın kamuoyunda nasıl tepkiye yol açacağını düşündüler. Bu nedenle bana yönetimden ayrılın köşe yazın hatta program yapın dediler. Ama bunu kabul edemezdim.

Diğer gruplardaki gazeteciler o dönem bu olaya nasıl bir tepki gösterdi?

O günün başta Doğan Grubu olmak üzere merkez medyasında çalışanlar operasyona sessiz kaldılar. Düzen böyle gider sandılar. Operasyonların arkası gelince onlar da işsiz kaldı. Sonra muhalif olmaya başladılar.

Çalar Saat, 7 yayın döneminde de ilgiyle izleniyor. Belki de iktidara bağlı sayısız kanaldaki programların toplamından daha fazla. İktidarın bu kadar çok kuruluşa verdiği destek boş mu?

Fox TV editöryel bağımsızlığa izin veriyor. Bunun için çok izleniyor. Örneğin BirGün’ün patronu yok, patronu olsa bu yayıncılığı yapamaz. Sizin gazetenizde patron değil, gazeteciler ne yapılması gerektiğine karar veriyorlar. Bu tabi ki zor, zaten siz de biz de zorluklar yaşıyoruz. Sermaye sıkıntısı var ama fedakârca görev yapılıyor. Hükümete yakın medya hem finans hem tiraj olarak destekleniyor. Ancak inandırıcılığı yok. Eskiden belli bir ölçüde vardı, ancak iktidar medyasının sunduğu Türkiye tablosu ile halkın yaşadığı gerçeklik birbirinden uzaklaştı. O zaman da halk onların sunduklarıyla kendi gördüklerini mukayese ediyor. Halk kendi cebine, yaşantısına göre kararını veriyor. İtibarımız bunun için yüksek.

Son dönem kamuoyu araştırmalarında AKP’nin oy oranında erime yaşanıyor. En önemli nedenin ekonomi olduğu görülüyor. Katılıyor musunuz buna?

Anketlere ben de bakıyorum ama ondan da ziyade programın sosyal medya etkileşimlerinden de gördüğüm bir numaralı sorun ekonomi. Alt başlık ise yoksulluk ve işsizlik. Özellikle genç işsizlik almış başını gidiyor. Dolayısıyla bu tabloda iktidar medyasının yapacağı güzellemelere halk artık inanmıyor. Çünkü bu çileyi halk çekiyor. Halk gelir dağılımındaki adaletsizliği görüyor. Dolayısıyla bunu yansıtan az sayıda gazete ve televizyonun itibarı yükseliyor.

Krize karşı çözüm bulamayan iktidar bir anda Ayasofya’yı ibadete açmaya karar veriyor. Aradıkları karşılığı bulabiliyorlar mı?

Benim gördüğüm iktidar, inansa da inanmasa da demokrasiye, hukukun üstünlüğü söylemine dönmek zorunda. Bunu yapmadığı sürece tablonun tersine çevrilmesi mümkün görünmüyor.

Peki inandırıcılığı kaldı mı?

Kalmadı. Ancak buna uygun adımlar atarsa belki bir nebze şansı olabilir. Ama yapmadığı takdirde bu tablo değişmez. Çünkü ülkenin kaynakları kısıtlı. Türkiye’nin yerli-yabancı sermayenin yatırımına ihtiyacı var. İnsanlar çekiniyor, ayaklar frende. Vites küçültüyorlar. Güven unsuru zedelendi. “Ben yatırım yaparsam geleceği ne olacak?” “Hukuki güvence var mı?” gibi endişeler taşıyorlar. İktidar zaman kazanmaya çalışıyor ama zaman kazanılacak dönem bitti.

AKP içinden çıkan partilerin şansı ne sizce?

Oy yüzdesine bakmam, etkili olduklarını görüyorum. Oy yüzdesine bakmak eski bir alışkanlıktı. Eski fotoğrafa göre yapılan yorumlardı. Günümüzde ittifaklar sistemi içinde yüzde yarımın bile önemi var. Babacan ya da Davutoğlu ya da daha öncekiler olsun demokrasi bloğuna katılırlarsa etkisinin büyük olacağını düşünüyorum. Bir kere iktidarın içinden çıktılar, tüm süreçlerin bire bir tanık ve şahitleri. Henüz konuşmadıkları vardır diye düşünüyorum.

Özellikle Davutoğlu sürekli “Konuşursam yer yerinden oynar” diyor. Konuşacak mı?

Bence konuşacak.

Neden bekliyor?

Siyaset yapıyorlar, yeni parti kurmak kolay değil. Ben farklı üslupla da olsa Ali Babacan’ın daha fazla konuşacağını düşünüyorum. Ama Davutoğlu daha sert konuşuyor. Her geçen gün ivmeyi yükselteceklerdir diye düşünüyorum.

AKP-MHP ittifakı, bırakın demokrasiye dönmeyi, AYM’nin yapısını bile değiştirmekten söz ediyor. Bahçeli’nin çıkışları krizi daha da derinleştirmiyor mu?

Ben olması gerekene odaklanarak söylüyorum. Olması gereken tabi demokrasi, hukuk, özgürlükler, normalleşmedir. Sorunuz çok hayati bir öneme sahip. Bence burada bir MHP analizi yapmak gerekiyor. MHP ustaca bir strateji ortaya koyuyor. Türkiye’nin siyasal iklimini belirliyor. İktidarı da bu iklime hapsediyor. Şimdi birçok teori olsa da benim yanıtım MHP sandıkta oyunu, ondan ziyade iktidar içinde etkinliğini artırıyor. Başta yargı, emniyet, istihbarat olmak üzere gücünü pekiştiriyor. En önemlisi dediğini yaptırıyor. Mesela kısmi af çıktı, Alaattin Çakıcı, Mümtazer Türköne cezaevinden o sayede çıktı. Bu ve benzeri birçok kararı MHP aldırdı.

Erken seçime gidileceğini düşünüyor musunuz?

AKP içinde gruplaşmalar olduğu sır değil, AKP erirse bu gruplaşmalar artar. Erken seçime giderlerse kaybetme olasılıkları çok yüksek. Ben gideceklerini düşünmüyorum. Onun için Erdoğan elindeki yetkiyi sonuna kadar kullanmak isteyecektir.

HDP’ye yönelik son operasyonlar, İYİ Parti’yi ittifaktan koparma çabası olarak yorumlanıyor. Katılıyor musunuz?

Bir süre önce Kılıçdaroğlu ile görüştüm, bire bir sohbetimizde bana “Millet İttifakı’nın yüzde 55-60 bandına doğru gittiğini görüyorlar ve bunu tersine çeviremeyeceklerinin de farkında oldukları için Erdoğan hükümeti önce İYİ Parti’yi koparmak istedi, bunu başaramadı ama İYİ Parti üzerinde operasyonlarını sürdürüyor” dedi. İkincisi iktidarın Kürt hareketini bölmeye çalıştığını söyledi. Hatta iktidarın yeni Kürt partileri kurdurmak istediğini anlattı. Bence de iktidar, tüm siyasi hamlelerini Millet İttifakı’nı bölmek üzerine yapıyor. Özellikle İYİ Parti’yi ittifaktan koparmaya çalışıyorlar. Ancak İYİ Parti yok Meral Akşener var. İYİ Parti’den 10 vekili almak bir şey kazandırmaz. Ancak Akşener realitesi var. Kendisini partisiz hisseden kentli seküler milliyetçilere hitap ediyor. Akşener’i Cumhur İttifakı içine koymak etki etmez.

“Nasılsa kendi kendine gidecekler” söylemi tartışılıyor. Ne diyorsunuz?

Böyle eleştiriler var ama bence artık muhalefet oyun kuruyor. Bugüne kadar iktidar ekonominin görece iyi olmasıyla kazandı. Ama artık halk ve seçmen ekonomiye bakıyor. Ayasofya meselesinde muhalefet tuzağa düşmedi. Gündem değiştirme hamlesinin karşılığı olmadı. Bugün hem Kılıçdaroğlu hem Akşener hem Babacan, HDP, Saadet Partisi konuyu ekonomiye getirerek doğruyu yapıyorlar. Bence yıllarca iktidarın oyununa geldiler fakat bu sefer ders aldılar. Muhalefet, nasıl muhalefet yapılacağını halktan öğrendi bence.

Kitapta Türkiye’nin kurucu kodlarına dönmesinin öneminden bahsediyorsunuz. Ancak son 15-20 yılda bu kurucu değerler aşındırılmadı mı?

Sizin söylediğiniz eğilim hakim olursa bence iktidar sonunu getirir. Çünkü iktidar radikalleştikçe kaybedecek. İktidar içinde bunu savunanlar da ortada. İçe kapanmacı değil, dışa açılmacı bir yaklaşım kendilerini kurtarır. Atın üzerinde kalmaya çalışan manevralar silsilesi onları bir çıkışa götürmez. İki yaklaşım da içlerinde mevcut.

FATİH BIRAKMAK İSTEMEZDİ

Fatih Portakal’ın Fox’tan ayrılması hakkında sizin de şüpheleriniz var. Bu durumu nasıl açıklarsınız?

Fatih Portakal ile 7-8 yıl çalıştım. Pek çok ortak yayın yaptık. Bırakma kararını kanal yönetimine ağustos başında söylemiş. Kendisiyle de konuştum yarım saatin üzerinde telefon görüşmesi yaptık. Kanal yönetimiyle de konuştum. Kanal Fatih’in ayrılmasını istemedi, kalması için çabaladı. Özellikle de Doğan Şentürk kararın kısa sürede alınmasından kaynaklı içinde bulunduğumuz sezonda zor durumda kalınacağını da bilerek bu sezon da devam etmesini istedi. Fatih bunu da kabul etmedi. Bence Fatih’in kafasına silah dayayıp tehdit de etmediler. Ama Türkiye’nin içinde bulunduğu iklim ve iktidarın yönlendirmeleri nedeniyle bıraktığını düşünüyorum. Fatih’in açıklamalarına saygı duyuyorum. İktidar medyasında aleyhimize defalarca haber yazıldı. “Bunları atın” diyecekleri patron yoksa “psikolojik olarak yıpratalım, itibarsızlaştırmaya çalışalım ve sesi kısılsın” istiyorlar. Bunların yanında RTÜK’ün ağır cezaları işliyor. Bir taraftan soruşturmalar açılıyor. Tüm bunları düşündükten sonra Fatih Portakal çekilme ve dinlenme hakkını kullandı. Ama normalde bırakmak istemezdi, devam etmek isterdi. Ama bir yerde ailesini düşündü, kendisini düşündü çekilme hakkını kullandı.

Yorumlar (0)