Faruk Bildirici'den Soylu hatırlatmalı Müyesser Yıldız yazısı:"Soylu, Müyesser Yıldız'ın dinlendiğini biliyor muydu?"

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel ile OdaTV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız'ın gözaltına alınmasını yazdı.

MEDYA 09.06.2020, 13:35 09.06.2020, 13:37
Faruk Bildirici'den Soylu hatırlatmalı Müyesser Yıldız yazısı:"Soylu, Müyesser Yıldız'ın dinlendiğini biliyor muydu?"

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel ile OdaTV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız'ın gözaltına alınmasını yazdı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’e “askeri casusluk” suçlamasıyla gözaltına alınmıştı. Müyesser Yıldız gözaltına alınmadan önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile tartışmıştı.

Gazeteci İsmail Dükel ile Müyesser Yıldız 4 ay boyunca dinlenmiş!

Soylu'nun 18 Mayıs'ta tartıştığı Yıldız’a “üzüntüm devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutman” dediğini hatırlatan Faruk Bildirici'nin "Soylu, Müyesser Yıldız'ın dinlendiğini biliyor muydu?" başlıklı yazısı şöyle:

"Galiba birileri şaşırma duygumuzu elimizden almaya yemin etmiş. Bir zamanlar Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabı nedeniyle hapse atıldığını görmüş, şaşırmıştık.

     Şimdi de Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel, yayınlanmamış haberler nedeniyle gözaltına alındı. Bundan sonra gazeteci arkadaşlarımız Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’den casus çıkarmaya çalışmaktan daha şaşırtıcı operasyon yapmaları çok zor.

     Müyesser Yıldız, Oda TV sitesinin Haber Müdürü. İsmail Dükel, Tele 1 Televizyonunun Ankara Temsilcisi. İki kuruluş da bir süredir hedef konumunda. Oda TV Genel yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Libya’da şehit olan üç MİT mensubuyla ilgili haber gerekçesiyle tutuklandılar.

   Tele 1 de RTÜK’ün hedef tahtası yaptığı bir medya kuruluşu. Bu yıl içerisinde sekiz kez ceza verdiler. Program durdurma ve üst limitten para cezaları yağdırdılar.  

   Müyesser Yıldız ilaveten bir de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hedefindeydi. 18 Mayıs akşamı Kars’tan şehit haberi gelince üzülmüş, Facebook ve Twitter hesabından paylaşımda bulunmuştu:

    “Anlaşılan o ki, Bakan Soylu'nun söylediği gibi, 'Çemçe grubu' tamamen yok edilmemiş. Çatışmada yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit düşen askerimiz Jandarma Yüzbaşı Ferhat Çiftçi'nin mekanı cennet olsun.”

   Özetle böyleydi Müyesser Yıldız’ın yazdıkları. Bu paylaşım Bakan Soylu’yu çok kızdırdı. Yıldız’ı da etiketleyerek ağır bir yanıt verdi:

    “Çemçe grubunun itlafına bir PKK bir sen üzülmüşsün. Kahramanlarımız bugün o bölgeye yeni sızmayı 10 metrede çatışma ile teröristleri yok ederek engelledi... Benim üzüntüm PKK seviciliğin değil, devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutmandır.”

    Ankara’da onu tanıyan bütün gazeteciler bilir ki, Müyesser Yıldız milliyetçidir, Soylu’nun söylemi üzerine yapışmaz. Sadece üzer. Nitekim ertesi günkü yazısında bakana çağrıda bulundu:

    “Soylu'yu ispata davet ediyorum. Nasılsa tüm sosyal medya hesaplarımız takipleri altında; ‘PKK seviciliğime’ dair tek bir kelime bulsun ve hakkımda suç duyurusunda bulunsun!”

    Bir de “Beni doğrudan hedef gösteren, can güvenliğimden sorumlu olan kişi ise can güvenliğimin sağlanması için hangi merciye başvuracağım?” diye sordu. Can güvenliği endişesini böyle dile getirmesine rağmen 5 Haziran’da Bakan Soylu hakkında 1 liralık tazminat davası açmaktan geri durmadı.

     “Devlet gömleği giymiş pespayeler”

    Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in önceki gün gözaltına alınmaları bu gelişmelerin ardından geldi. Yöneltilen suçlama Türk Ceza Yasası’nın 328. Maddesindeki “askeri casusluk yapmak.” Avukatlarının bildiği bu. Ama bu tip davalarda hep olduğu gibi kamuoyu suçlamaların ayrıntısını yine Sabah gazetesinden öğrendi. Abdurrahman Şimşek imzalı haberde özetle şu bilgi veriliyordu:

     “Müyesser Uğur Yıldız ile birlikte aynı dosya kapsamında İstanbul'da 1. Ordu Komutanlığı'nda görevli Astsubay E.B. de gözaltına alındı. E.B.'nin Libya ve İdlib'deki askeri faaliyetler ile ilgili karısı A.B.'nin kullandığı telefon üzerinden bilgi sızdırdığı, kendi telefonunu kullanmayıp tedbir aldığı, Yıldız'ın telefon ile kendisine iletilen bilgileri tek tek not aldığı, fakat ne köşesinde yazdığı ne de ODA TV'de haber yapmadığı belirlendi. Astsubay E.B.'nin aynı şekilde Tele 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel ile de irtibatlı olduğu saptandı.

    Müyesser Uğur Yıldız'ın 1. Ordu'daki çok kritik bir isimden elde ettiği askeri bilgileri nerede ve nasıl kullandığı soruşturma makamlarınca araştırmaya alındı. Yıldız'ın bilgileri 'Askeri casusluk' maksadıyla servis etmiş olabileceği üzerinde duruluyor.”

    Alican Uludağ’ın Cumhuriyet’te bugün yayımlanan haberine göre de soruşturma, Milli Savunma Bakanlığı’nın şikayeti üzerine başlamış; Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve söz konusu astsubayın telefonları dört ay boyunca dinlenmiş.

     Bu haberler, soruşturmayla ilgili birçok karanlık noktaya işaret ediyor. Öncelikli olarak, Bakan Süleyman Soylu ve Müyesser Yıldız’ın sosyal medyada karşı karşıya gelmesinin bu soruşturmayla ilgisi olup olmadığı sorusu ortaya çıkıyor.

    Anlaşılan o tartışmanın yaşandığı 18 Mayıs akşamı da Müyesser Yıldız’ın telefonu mahkeme kararıyla dinleniyordu. Soylu o akşam Yıldız’a ne demişti? “Benim üzüntüm PKK seviciliğin değil, devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutmandır.” Yıldız ile birlikte gözaltına alınan da bir astsubay. Yani “devlet gömleği giymiş” bir kişi!

    Bu durumda sormak gerekmez mi? Acaba Soylu o akşam, Yıldız hakkındaki soruşturmayı ve telefonlarının dinlendiğini biliyor muydu?

     Gazeteci haber kaynağı ilişkisi sorgulanamaz

    Sabah’taki haberde üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da “Yıldız'ın telefon ile kendisine iletilen bilgileri tek tek not aldığı, fakat ne köşesinde yazdığı ne de ODA TV'de haber yapmadığı belirlendi” ve “Yıldız'ın bilgileri 'Askeri casusluk' maksadıyla servis etmiş olabileceği üzerinde duruluyor” cümleleri.

    Demek ki, Yıldız o astsubay ile görüşmelerini haber yapmamış, dört ay boyunca izlenmesine rağmen de başka birilerine servis ettiğine dair de kanıt bulunamamış!

    Böyle bir suçlamayla ilk kez karşılaşılıyor. Bir gazeteci her duyduğunu yazmak zorunda olamaz, yazmadı diye de suçlanamaz. Başkasına aktardığına dair bir kanıt da olmadığına göre bu soruşturma doğrudan gazeteci-haber kaynağı ilişkisini konu alıyor.

    Gazetecilerin haber kaynağı ile ilişkisi doğrudan basın özgürlüğü alanına girer. Bırakın bu ilişkinin suç sayılmasını, gazeteci kaynağını açıklamaya bile zorlanamaz. Basın Kanunu’nun 12. Maddesi basın özgürlüğünün alanına giren bu ilişkiyi yasal güvenceye bağlar:

    “Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.”

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de “haber kaynaklarının gizliliğinin korunması”nı “basın özgürlüğü” ve “kamuoyunun haber alma hakkı” ile birlikte değerlendiriyor. AİHM’e göre, “gazeteciliğe ait kaynakların korunması, basın özgürlüğünün genel kabul görmüş ilkelerinden biridir”; kaynakların korunmaması “basının, 'kamunun bekçi köpeği' rolünü zayıflatılabilecek ve basının doğru ve güvenilir bilgi sağlaması olumsuz biçimde etkilenecektir.”

    Müyesser Yıldız ile İsmail Dükel’in haber kaynağı ile ilişkisinin soruşturma konusu olması ve dört günlük gözaltına alma gerekçesi yapılması da yasalara ve AİHM kararına aykırı.  Eleştirel ve bağımsız medyanın görevini yapmasını olumsuz biçimde etkileyecek ve baskı altına alacak nitelikte bir soruşturma bu.

     Eleştirel ve bağımsız gazetecilerin kaynaklarını azaltacak, onlarla konuşup bilgi vermek isteyenleri iki kez düşünmeye itecek, gazetecilere bilgi belge vermeyi cesaret konusu haline getirecektir.

   Yargılayan ve yargılanan gazetecilik

   Soruşturmayla haberlerin dikkat çeken bir yanı da bazı medya kuruluşlarının haberlerinde Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in peşinen suçlu ilan edilmesi.

    Sabah’taki habere konulan “Müyesser Yıldız o bilgileri kime sızdırdı?” başlığı ve “Asker anlatmış tek tek not almış” ara başlıkları, Müyesser Yıldız’ın bilgileri sızdırdığından şüphe duymuyor; tam tersine sızdırdığına emin ama kime sızdırdığını sorguluyor! Haberde de cümleler hep “belirlendi”, “saptandı” sözcükleriyle bitiyor. Haberde bir kez bile “iddia” sözcüğü kullanılmıyor.  Habercinin dili, savcıların iddianamelerde kullandığı dilden farksız.

  Türkiye gazetesinin başlığı “Karanlık Oda’nın tetikçisine gözaltı”. Bu haberin ilk sayfadaki bu başlığı da Müyesser Yıldız’ı yargılıyor, daha baştan suçlu damgasını basıyor.

    Bu haberleri gazetecilikle bağdaştırmak mümkün değil. Gazeteci, haberlerinde masumiyet ilkesine uygun davranır, insanları peşinen suçlu ilan etmez. Bu haberlerda yargıladıkları da gazeteci, yargılayan da.

     Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde bir madde var. “Dayanışma ve rekabet” başlıklı bu madde şöyle:

     “Gazeteci, rekabet nedeniyle de olsa, bir başka gazeteciye bilinçli ve açık, mesleki zarar vermekten kaçınmalıdır. Bir meslektaşının yayınını engelleyici davranışlarda bulunmamalıdır.

Gazeteci mesleki nedenlerle zor durumda kalan meslektaşlarıyla dayanışma içinde olmalıdır.”

   Bu ilke günümüz gazeteciliğinden ne kadar uzakta…"

Yorumlar (0)