"Kadınlar şiddet sarmalında"

‘Kadınların Mücadele Üçgeni: Şiddet, Hukuk, Hayat’ konulu söyleşide okuyucuyla buluşan insan hakları savunucusu Avukat Tuba Torun, Gazeteci Sibel Hürtaş ve Yazar Ayşen Şahin, konuşmalarında kadınların katmanlı bir şiddet sarmalının içinde olduğunu vurguladılar. 

KÜLTÜR-SANAT 18.05.2022, 16:37
"Kadınlar şiddet sarmalında"

Merzifon 5. Kitap Fuarı’nın dördüncü gününde İnsan hakları savunucusu Avukat Tuba Torun, Gazeteci Sibel Hürtaş ve Yazar Ayşen Şahin ‘Kadınların Mücadele Üçgeni: Şiddet, Hukuk, Hayat’ konulu söyleşide okuyucuyla bir araya geldi. 


Torun: Kadınlara yönelik şiddet politiktir
Kitap fuarının düzenlendiği Merzifon Kapalı Fuar Alanı’nda gerçekleşen söyleşide  kadınların içinde bulunduğu acı tablo çarpıcı ifadelerle anlatıldı. Toplantıda ilk konuşmayı yapan kadın ve çocuk hakları yoğunluklu insan hakları üzerine Türkiye çapında çalışmalar gerçekleştiren Avukat Tuba Torun, Kadınlara yönelik sorunların çok etmeni olduğunu belirtti. Kadına yönelik şiddetin politik olduğunu vurgulayan Torun, “Bu toplantıda erkeklerin çoğunlukta olması açıkçası beni sevindirdi. Sorunlarımızı tamda erkeklere ve siyasetçilere anlatmak istiyoruz. Siyaset, çalışma, eğitim, şiddet. Karmaşık etmenlere sahip birçok alanda sorunlar var. En temellerinden biri politika. Kadına yönelik şiddet politiktir. Uygulanan politikalar şiddetin sebebi. Çözümde politik. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçemeyiz. O sözleşme hangi düşünceden olursa olsun savunuluyor. Çünkü artık şiddet vakalarıyla karşılaşmak istemiyoruz”dedi. 


“İstanbul Sözleşmesi şiddeti ortadan kaldıracak”
İstanbul sözleşmesiyle toplumda şiddet de ortadan kalkacağını en azından azalacağını söyleyen Torun, “Sözleşme şiddetin kökenine indiği için çok önemli. Eğitime odaklanır. Vurmaması gerektiğini eğitimle öğrenirler. Alınacak önlemleri en ince ayrıntısına kadar anlatır. Türkiye açısından 65 öneride bulundu. Bunun 47 tanesi çok önemliydi. Türkiye’de karmaşık bir sorun olduğu vurgulandı. Şiddet aile içi bir mesele değildir. Kamusal bir konudur. Sözleşmeden çekilmek çok büyük bir kayıptır. Bir kadın durup dururken kendini hukuki bir duruma sokmaz. İstanbul sözleşmesinden çekildikten sonra koruma kararı 6 aydan 1 aya kadar düştü. Karar verilemeden kalkan koruma kadınların ölmesi için boşluk yaratıyor. Ve şiddeti gösteren o korumanın kalktığı zamanı kullanıyor. Cezaların hiçbir önemi yok bunun çaresi önleyici tedbirler. Uzun denetim süreleri şart”diye konuştu.  


Kavramlarla oynuyorlar
Yerel yönetimlerin merkezi yönetimden daha önemli olduğunu düşündüğünü kaydeden Torun şöyle devam etti “Verilerle ilgili bizim elde ettiğimiz rakamlarla devletin verdiği rakamlar sürekli farklı. Geçek verilere hiçbir şekilde ulaşamıyoruz. Veri tuttuğu için kapatma davası açıldı. Çok komik sebeplerle kapatmaya çalışıyorlar. Bu süreçte toplumsal eşitlik kavramıyla oynuyorlar. Adalet esnektir yanında eşitlik ve özgürlük kavramaları olunca anlam taşır.

Bizim adaletimiz bütün insanların hiçbir ayrım görmeksizin eşit muamele görmesidir. Ben inanıyorum. Ama tabi bir enkaz var”
“Şüpheli ölümlerle çok fazla karşılaşıyoruz”
Torun, şüpheli ölümlerle çok fazla karşılaşmaya başladıklarını ve 2015 yılında boşanmaların azalması için bir komisyon kurulduğunu hatırlatarak “Bu komisyonda kadın haklarını gerileten bazı önerilen sunuldu. Bir otelin 3 katında aşağıya düşüş dikkatimi çekti. Biraz altını kazınca kasten öldürme olduğu anlaşıldı. İlk celsede sorularımız karşısında daha fazla çelişkili ifadeler kullanmasına rağmen fail hakkında tutuksuz yargılama kararı çıktı. Bu bizim umudumuzu kırdı. Bu failin toplumda geziyor olması diğer faillere de cesaret veriyor. Ama hiçbir zaman umutsuz konuşmak istemem. Mustafa Kemal’in dediği gibi umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Onun için umutsuz değilim başaracağımıza inancım tam” ifadelerini kullandı.


30 kadın farklı hikayeler 
“Ümitsiz olmamız gereken bir tablo ile karşı karşıyayız” diyen Gazeteci Sibel Hürtaş, kadın cinayetlerinin devam ettiğini kaydetti.  Hürtaş “Erkekler kadınları öldürüyor ama kadınlarda erkekleri öldürüyor deniyordu. Bende erkekleri öldüren 30 kadınla konuştum çok farklı hikayelerle karşılaştım. Ekonomik ve eğitim durumları benzerdi. Ortak noktası kadınlar şiddet gördüğü ve bu şiddetten kurtulmak için gerçekleştirdiği cinayetler. O kadar psikolojik şiddetle karşılamışlar ki bunu normal olarak görmeye başlanmışlar. Ekonomik şiddete maruz kalıyorlar. Psikolojik ve fiziksel olarak şiddete maruz kalıyor. Bu şiddettin örneklerini inanın burada anlatamam. Bir kadın gördüğü fiziksel şiddeti söyle ifade etmişti: ‘Bir kurdun dişine sıkışmış gibiydim’ dedi. Bir kadın Afyon’da tarım işçisi. ‘İşim biterdi ama ben tarlada beklerdim. Işık kapansın öyle giderdim’ dedi. Bir gün kendini korumak isterken bir cinayetin faili oldu”diye anlattı.  


“Kadınlar cinsel şiddeti anlatamıyor”
Cinsel şiddeti kadınların kesinlikle anlatamadıklarını ve kadınların eşleri tarafından başka erkeklerle beraber olmaya zorlanmasına yönelik çok vakanın bulunduğunu ifade eden Hürtaş “Kadınlar bunu kabul etmemek ve kendini korumak isterken cinayet işliyor fakat mahkemede bunu anlatamıyor. Neden anlatmadığı sorduğum bir kadın ‘4 tane çocuğum var anlatamazdım’ dedi. Kadınlar şiddet sarmalının içindeler. Bu şiddette kurtulmak için cinayetin faili oluyorlar ve bunu ifade edemedikleri için çok uzun yıllar ceza evinde kalıyorlar. Ya hapiste büyüyen çocuklardan ya da anneye düşman olan çocuklarda dramın parçası”dedi. 


Toplumsal roller kadını mağdur ediyor
Toplumun biçtiği rollerin kadını mağdur ettiğini belirten Yazar Ayşen Şahin ise, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların ayrımcılığa uğramasını engelleyen bir uygulama olduğunu söyledi. Bir insanın hak talep etmesi için mağdur olmasına gerek olmadığını belirten Şahin, “Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak ne demek. Toplumun biçtiği roller kadınları mağdur ediyor. Gerçek eşitlik için kadınların oğullarını doğru yetiştirilmesi gerektiği sözü bile bir paradoks. Erkeklerin yetiştirmede rolü yok mu. Çocuk sadece kadının sorumluluğunda mı? Aile toplumun bize verdiği bir görev mi, vazife mi. Yoksa omuz omuza bir ekip olduğumuz, mutlu olduğumuz, kapıyı mutlulukla açtığımız bir yer mi?”sorularını yöneltti. 


“Bazen bu şiddete erkeklerde maruz kalıyor”
Şahin, “Sus kafamı şişirme demek psikolojik şiddettir. Bazen bu şiddete erkeklerde maruz kalıyor. Görücü usulü evlenmelerde bireylerin birbirini zaman içinde tanıması beklenir. Bu birbirini hiç tanımayan bireyler aynı yatağa girmek zorundadır. Bu da bir cinsel şiddettir. Mutluluğun oluşmadığı ailelerde çocuklar doğru yetişmiyor. Yeni gelen nesil gördüğünü tekrar ediyor. Sevgisini geri planda tutan yetişkinlerin bu tutumu toplum olarak gündelik hayatta her yerde bizi etkiliyor. Biz sevgisizliği kabul ettiğimizde mutsuz bir toplum oluyoruz. Sevgisizlik bizi çok kötü etkiliyor”şeklinde konuştu. 

“Şiddet uygulayana toplum selam verilmemeli”
 “Cezasızlık şiddetin önünü açıyor. 3-5 yıl yatar çıkarım deniyor” diyen Şahin şunları söyledi “Cinayete varan bir şiddet olmayabilir ama bir kişi şiddet uyguladığı zaman toplum bu kişiyle selamlaşmaya devam ediyorsa bu bizim hukuku çiğnediğimiz anlamına gelir. Ben sevgilime vurdum, ben eşime karıma vurdum dediği anla kimsenin bu kişiye selam verilmemesi gerekiyor. Selam verecek kimse kalmaz korkusu bu kişiler için en büyük ceza olabiliyor. Sosyal alanda sağlanan adalet hukuk alanından sağlanan kadar önemli, belki daha fazla”


Kadının dışa itilmesi politik
Kadını aileye hapsetmek ve sosyal yaşamın dışına itmenin politik olduğunu söyleyen Şahin, “İstatistik politika üretmenin temeli. Şiddet araştırması 1994’te yapılmış bir daha yapılmamış. Şiddet vakaları o kadar yüksek ki herkes bundan bahsediliyor ama bunula ilgili devlet bir istatistik oluşturma yolunma gitmiyor. Çünkü istatistik oluşursa politika da oluşturulmak zorunda. Bu yapılmıyor. Sadece AKP’yle alakalı değil bu durum. Kadının iş konusunda yaşadığı sorunlar. Erkeğin rezil olmaktan korkmadan her yerde konuşur. Kadının ise konuşması için en ince ayrıntıya bile dikkat etmesi, ortamda hereksin çok güvendiği kişiler olması gerekiyor. Bu da toplumsal eşitliğin bir parçası”diye konuştu.

Yorumlar (0)