23.06.2021, 15:54

Kalbin Zaman Algısı

Bir insanı sevmek için onunla ne kadar zaman geçirdiğiniz, onu ne kadar uzun süredir tanıdığınız önemli değildir. Üç yıl, beş ay, on yıl, belki iki hafta, belki de sadece birkaç saat... Bunlar, yalnızca kendi kafamızda tasarladığımız lüzumsuz sayılardır. Bu sayıların değerinin az olması sevmeye engel olamadığı gibi, fazla olması da sevebilmek için yeterli değildir.

Bir örnekle izah edecek olursak; on yıldır hayatınızda var olan kişiye karşı bir türlü hissedemediğiniz o sevgiyi, o heyecanı, henüz on gündür veya on aydır tanıdığınız birine karşı hissedebilirsiniz. Çünkü kalbin zaman algısı yoktur. Beklemeye gerek duymaz birini sınırlarına almak için. Ne yazıkkitoplum buna ekseriyetle karşı çıkmaktadır.Kısa sürede asla samimi olunamayacağını iddia eder, belli bir zaman geçmeden kişileri sevmemizin ve onlarla yakın arkadaşlık kurmamızın doğru olmadığını söyler.Yaşamımıza dahil edeceğimiz, etmek istediğimiz insanlar için bile onay almamız gerekiyor diğerlerinden. Arkadaşlarımızın uzun ya da kısa süredir tanınıyor olması, takdir edersiniz ki bizim seçtiğimiz bir durum değildir ve bu nedenle eskiden tanışılan kişinin, yeni tanıdığımız kişiden hiçbir üstünlüğü yoktur.

Geçmiş öğrenmelerinden beslenerek oluşturdukları ve hiç sorgulamaya gerek duymadan kullandıkları ilginç kuralları ve dayatmaları var toplumun. Sanırım kendi aralarında,"Bir insanla iyi arkadaş olmak istiyorsak onunla en az beş yıl geçirmek zorundayız." diye bir yasa çıkardılar, bizim haberimiz yok. Diyelim ki tam olarak bu yasaya uygun beş yıldan fazla süredir görüştüğümüz bir arkadaşımız var. Bu durum, o arkadaşı daha güvenilir ya da daha samimi yapar mı? Geçirilen zamanın çok uzun olması, doğru ve gerçek arkadaşı bulduğumuzun göstergesi midir? Ya da üç hafta önce tanışılan arkadaşın nankör, güvensiz ve samimiyetsiz olduğunuöne sürebilir miyiz?Neticedekarşı taraftan bakıldığında siz de yeni tanışılan bir kişisiniz.

Uzun yıllardır dış dünyayı korkunç gösterip diğer insanları uzak durulması gerekenler olarak nitelendirdiler. Sanki iç dünyadakiler, yanı başımızdakiler, bize çok faydalı olmuş gibi. Bu yüzden yeni insanlara karşı duvarlar ördünüz belki, kurduğunuz düzenden, konfor alanınızdan çıkmak istemediniz. Sınırlar çizdiniz, onları hayatınıza dahil etmek istemediniz.İnsan için normaldir bu, çünkü kendini kötülükten korumak durumundadır kişi.Ancak yeni tanıyacağınız insanların tümü size zarar verecek değildir. Bir şans verip tanımaya başladığınızda, o kadar güzel kişilerle karşılaşıyor ve hayranlık duyuyorsunuz ki, insanlığa dair umudunuz artıyor, yaşamak için yeni nedenler buluyor, farklı dünyalara tanıklık etmiş oluyorsunuz, ufkunuz genişliyor.

Kısa sürede samimi olabilmenin gerçek sebebini henüz keşfedemesem de inandığım birkaç düşünce var. Bazı insanların etrafına yaydığı enerji, genel ruh hali veya bizde bıraktığı ilk izlenimlerinin olumlu olması gibi durumlar sevgiyi, samimiyeti ve dostluğu zamana yaymaya gerek bile duymadan etkiler, az çok sonucun ne olacağına dair bir fikir oluşturmayı sağlar. Muhtemelen on yıldır tanınan kişiyle ne kadar yakın olursa olsun bir şekilde enerji tutmamış veya halk tabiriyle yıldızı barışmamıştır kişinin. Bu yüzden karşısındakine asgari düzeyde bir sevgi beslese de o heyecanı, o samimiyeti bir türlü yakalayamamıştır. Bunun suçlusu ne kendisidir ne de bir başkası. Bu bir suç da değil aslında, olması gerekendir, hayatın gerçekleridir bir nevi...

İnsanların kısa diyerek küçümsediği zamanlarda muhteşem arkadaşlıklar kurulabilir, ilginç fırsatlar elde edilebilir, unutulamayacak sevimli anlar yaşanabilir belki, bilemiyoruz. Diyelim ki bunların hiçbiri olmadı ve istenildiği gibi bir arkadaşlık kurulamadı,olsun,biraz vakit/nakit kaybına uğramış oluruz. Zaten insan hayatı boyunca vakti ve nakdi ne zaman doğru bir şekilde harcamıştır ki?

Yorumlar (0)