banner773

17.09.2017, 15:26

Hiç petrol ithal etmeyen bir ülke olabilir miyiz?

Son iki yazımı fosil yakıtlara ve etkinliklerimizden ötürü atmosfere saldığımız sera gazlarından özellikle karbondioksit gazına ayırmış, etkinliklerimizin insanlığın sonunu hızla hazırlamakta olduğundan bahsetmiştim.

Durum gerçekten çok vahim superbetin ve acilen bir şeyler yapmak lazım.  Bu yazımda da acilen neler yapılabileceğinden bahsedeceğim.

Hollanda, Almanya, Norveç, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa devletleri, benzinli ve dizel araçların satışını durduracağı yılı açıkladı ve karara bağladı.

Hollanda ve Norveç 2025’te, Almanya 2030’da, İngiltere ve Fransa ise 2040 yılından itibaren petrol ve dizel araçların satışını yasaklama kararı aldılar. Çin bile 2025 yılına kadar ülkede satılan araçların en az beşte birini elektrikli ve hibrit araçların oluşturmasını istiyor ve 167 bin adet şarj istasyonundan oluşan ağın kurulumunu tamamladı.   

Tüm dünyada petrol ve petrol ürünlerinden hızla bir uzaklaşma söz konusuyken, bizim de bu konuda mutlaka hazırlık yapmamız gerekmektedir.

Gönül ister ki kendi elektrikli araçlarımızı üretelim. Ama ben şimdilik, sadece fosil esaslı yakıt kullanımını bırakacağımız tarihi açıklasak bile yeterli diyorum. Tüm bu gelişmelerden, artık önümüzdeki yıllarda ulaşım sektörünün de elektrik enerjisine bağımlı hale geleceği anlaşılmaktadır. 

Peki ne yapabiliriz?

Kendi elektrik enerjimizi temiz ve güvenli yoldan kendimiz üretebiliriz.

Bugün fosil esaslı yakıt ithalatımız 25 – 30 milyon ton/yıl arasındadır. Bu rakam son 10 yılda yüzde 122 artmıştır. Bir başka deyişle, son yıllarda gittikçe artan biçimde fosil yakıt bağımlısı olduk! Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2013 yılında ithalat için ödediğimiz her 100 doların 22,21 dolarını enerji ürünlerine harcadık.



Onsuz yapamıyoruz. Bunu tam tersine çevirecek radikal kararlar almamız gerekiyor. Bana sorarsanız, enerjide devrim yapmamız gerekiyor diyebilirim.

Bu devrimi nasıl yapacağız?

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok aslında. Bu devrimi yapmış ülkeler var dünyada. Örneğin, Brezilya. Tüm araçların yüzde 90’ı biyoyakıt kullanıyor.

Nedir peki biyoyakıt?

Biyoyakıt, tarlada yetişen bitkilerden üretilmiş yakıttır. Yani petrolünüzü, tarlanızda yetiştirdiğiniz bitkilerden elde ediyorsunuz. Bu kolay mı? Eğer teknolojiye hakimseniz, pek zor değil. Evet, Brezilya’da çok büyük miktarlarda şeker kamışı yetişiyor ve şeker üretiliyor. Ama bizde de kamış üretilebilecek yerler olduğu gibi, başka ürünlerden de biyoyakıt üretmemiz mümkün.

Peki başka avantajı var mı?

Evet var. Bu bitkilerin biyoyakıtta kullanacağınız bölümünü (genellikle nişasta ama selülozun bir kısmı da olabilir) aldıktan sonra geriye kalan posası da hayvan yemi olarak değerlendirilebiliyor. Alın size hayvancılığımızdaki yem sorununu da yurtiçinde çözecek bir uygulama. Geçen yıllarda saman bile ithal etmedik mi? İşte yem sorunumuzu da bu yolla kolayca çözebiliriz. Yurtdışından hayvan alımını sonlandırabiliriz. Et fiyatlarımız ucuzlar.

Başka avantajı var mı?

Evet var. Tarımsal etkinliği artan köylümüz, son yıllarda içine düştüğü daha çok tüketici konumundan çıkarak yeniden üretken hale gelecektir. Ayrıca, belli bölgelerde kurulacak biyoyakıt tesislerinde çalıştırılacak işçiler de bir nebze işsizlik sorunumuzu hafifletebilir.

Şu anda bazı bilim adamları ve politikacıların “Ama olur mu biz buğdayı bile ithal ediyoruz. Nasıl olur da biyoyakıt üreteceğimiz bitkileri tarım yoluyla kendimiz üretebiliriz” dediklerini duyar gibi oluyorum.

Beyler, bu Cumhuriyet’i kuranlar ülkede sadece 4 fabrika varken yola çıktılar ve insanlarımız, şekeri, yağı, çimentoyu, çiviyi, cıvatayı, boruyu, dokumayı, çorabı, demir çeliği, plastiği, ipliği, seramiği ve pek çok şeyi kendi imkanlarıyla üretmeyi başardı, bunu mu başaramayacak? İnsanlarımız çalışkandır. Yeter ki siz onlara yol gösterin ve halkın yararına proje önerin. İşte projeyi ben bu yazımda öneriyorum. Değerlendirmek hükümete kalmıştır. Bu proje ile 5-6 yıl içinde bugün 55 milyar dolar ödeyerek ithal ettiğimiz enerjinin yüzde 80’ini yerli imkanlarımızla karşılayabileceğimiz gibi, bugünkü araçlardan kaynaklanan karbondioksit ayak izimizi de yüzde  80 azaltabiliriz. 

Bazı bilim adamları da, “Olmaz efendim, gıda ürünleriyle rekabet edecek yakıt ürünü yetiştiremezsiniz! Gıda ürünleri pahalılanır da” diyorlar. Ama bunu önlemenin de yolları var.

 Projede şu anda devletin elinde bulunan ve uygun olduğu halde “tarımsal amaçlı kullanımda olmayan hazine arazilerinde sadece doğal hayvan gübresi ve yararlı mikroorganizmalar kullanılarak biyoyakıt hammaddesi olabilecek, pancar, patates, tatlı patates, şeker kamışı (sadece iklimsel olarak uygun bölgelerde), stevya ve / veya hububat bitkileri” biyoyakıt üretmek üzere tarımsal ürünler üretilebilir. Bu ürünler gıda amaçlı tarımsal ürünler ile kesinlikle ayrılmalıdır ve ekimden itibaren kayıt altına alınmalıdır. Mevcut tarım arazileri, kesinlikle biyoyakıt üretim amaçlı kullanılmamalıdır.” Bugün dünyada gelişmiş ülkeler ikinci nesil biyoyakıt üretimine başladılar. Bu amaçla, yosun ve bitkilerin yenmeyen kısımları selülozik madde olarak kullanılmaktadır. Proje için şöyle bir beyin jimnastiği yapalım isterseniz:

Her bölgede, bir Yerli “Biyoyakıt Tarım Kooperatifi” kurulur. Bu kooperatife çiftçilerimiz üye olurlar ve o bölgede yetiştirilecek biyoyakıt hammaddesi olacak ürün veya ürünler belirlenir. Kooperatiflerdeki uzmanlar, çiftçilere bu konuda eğitim verirler ve üretim başlar. Her bölgede en az bir kompost tesisi ve bir biyoyakıt tesisi kurulur. Bazı bölgelerde kompost hammaddesinin ve tarım yapılacak arazilerin mesafelerine göre birden fazla kompost ve biyoyakıt tesisi de kurulabilir. Hammaddelerin ve ürünlerin 20-30 km’den fazla taşınmamasına özen gösterilir.

Tarım hiçbir kimyasal gübre kullanmadan tamamen ekolojik olarak yapılır ve böylece çiftçilerimiz de geçmişte yaygın biçimde uyguladıkları ama son zamanlarda unuttukları yöntemleri yeniden hatırlamış olurlar. Bu yöntemler bizim zenginliklerimizdir ve kesinlikle unutmamalıyız. Amacımızın fosil yakıtları ikame edecek, yenilenebilir yakıt üretmek olduğu gerek tarımsal gerekse fabrikada biyoyakıt üretimi sırasında kesinlikle unutulmamalıdır.

Biyoyakıt üretimi kapsamında yapılacak her türlü tarımsal üretimde sadece ve sadece yerli tohumlar kullanılmalıdır ve ekolojiye zarar vermemek ana hedeflerden biri olmalıdır. Bu konuda ülkemizde yeterli bilgi birikimi mevcuttur ve her geçen gün pek çok uzman yetişmektedir.

İlk etapta tarımsal ürünlerden üretilecek E80 ürünü, benzinli tüm araçlarda çok küçük değişiklik yapılarak kullanılabilir. E80 yakıtının yüzde 80’i biyoetanol, yüzde 20’si benzindir.

Aynı ilkelerle kurulacak tesisler ile biyodizel üretilerek, mevcut dizel yakıtlı araçlarımız da biyodizel yakıt kullanımına kolaylıkla çevrilebilir.

Ayrıca bir taraftan Brezilya’nın yaptığı gibi, biyoyakıt ile çalışan elektrik santralleri de kurabilir, eletrikli araçlara geçişi teşvik edebiliriz. 

Böylelikle, yurtdışından ithal ettiğimiz 55 milyar dolarlık ham petrolü bu tesislerin kurulacağı ve eğitim ve üretimlerin gerçekleştirileceği süre içinde (ortalama 5 yıl diyelim), yüzde 80 azaltarak 11 milyar dolara indirebiliriz.

Ayrıca, kuracağımız güneş enerjisi santrallerinden sağlayacağımız elektrik ile çalışacak araçlar ile bu 11 milyar dolarlık fosil yakıt ihtiyacını da ortadan kaldırarak, hiç petrol ithal etmeyen ülke konumuna gelmemiz bile kesinlikle bir hayal değildir!

Böyle bir projenin, ülkemiz için pek çok yararlı sonuçları olacaktır. Her şeyden önce kurulacak kompost ve biyoyakıt fabrikaları vasıtasıyla işsizlik önemli ölçüde azalacaktır. Son yıllarda unutulan ve borç içinde olan çiftçimiz, Türkiye’nin enerjisini üreten konuma geleceği için yeniden hak ettiği değerli konumuna ulaşacaktır.

Hayvan yemi üretimi hayvancılığımızın gelişmesine katkıda bulunacak, yurtdışından hayvan veya et ithal etmeyeceğimiz için hayvancılığımız gelişecektir. Ayrıca, kompost fabrikaları hayvancılığımızın gelişmesine paralel olarak daha bol hammadde bulma imkanına da kavuşacaktır. Organik esaslı her türlü atık kompost tesislerinde işlenerek kompost üretilebilir.

Böylelikle, tarımsal ürünle biyoyakıt ve hayvan yemi üretilecek, hayvan yemi hayvancılığımızı canlandıracak, hayvansal atıklarımız tarımda kullanılacak değerli komposta dönüştürülerek yine tarımsal girdi olarak biyoyakıt üretimimize katkı sağlayacaktır. Böyle ideal bir çevrim, doğa ve insan için çok önemlidir. Sonuçta bu sektörler, diğer sektörlerdeki pazarların da canlanmasına sebep olabilir.  

Üretilen biyoyakıt satışları yine bugün olduğu gibi devlet tarafından vergilendirilebilir. Biyoyakıt fabrikalarına, kompost fabrikalarına ve yakıt amaçlı tarımsal üretim yapacak köylü ve çiftçimize vergi kolaylığı sağlanmalıdır.  Üretim yapan köylü ve çiftçimize hem biyoyakıt hem de üretilecek hayvan yemi vergisiz ya da çok düşük bir vergiyle satılmalıdır. Yemi ve yakıtı ucuzlayan ve daha fazla üretim yapan köylümüzün, çiftçimizin alım gücü ve yaşam kalitesi de yükseleceği için bu durum piyasanın canlanmasına da zemin oluşturabilir. Ekonomi toptan canlılık kazanır. 

Biyoyakıt ve kompost tesisleri tamamıyla yerli teknoloji ile devlet tarafından kurulabileceği gibi, özel sektör tarafından da kurulabilir, özel sektör ile devlet ortaklığı da kurulabilir. Ekonomik model ne olursa olsun, devletin piyasada düzenleyici ve gözlemleyici rolü çok önemlidir. Sonuçta, her ne kadar ekonomik gibi görünse de, bu projenin aynı zamanda toplumsal bir proje olduğu unutulmamalıdır. Tarımsal üretim yapan çiftçilerimizin de bu fabrikalarda pay sahibi olmalarında fayda vardır. Böylelikle, fabrikalarda teknolojik gelişme, araştırma ve gelişmenin önü de açılmış olur.  

Türkiye yukarda anlattığım bu projeyi gerçekleştirme potansiyeline, teknolojiye ve bilgi birikimine sahiptir. Yalnızca belli üretim noktalarında küçük know-how transferlerine ihtiyacı vardır. Ayrıca, bu alan biyoteknolojinin gelişmekte olan bir konusudur ve daha pek çok ilerlemeye, üretim maliyetini azaltacak ve yeni ürünler kazandıracak yeni gelişmelere ve teknolojilere de gebedir.  

Makalenin başında saydığım ülkeler tek tek fosil yakıt kullanımını bırakırlarken, Türkiye bu yarışta geri kalmamalı, şimdiden rüzgar, güneş, biyoyakıtlar, jeotermal olsun yenilebilir enerjiye gereken değeri vermeli, yerli olanaklarla yeni projeleri hayata geçirmelidir. Yerli olanaklarla diyorum çünkü önemli olan bir işi tamamen kendimizin yapmasıdır. Yoksa yurtdışından gelip büyük yabancı firmaların ülkemize kuracağı tesislerle enerji bağımlılığından kurtulmamız biraz zordur. İnsanlarımız zekidir ve ülkemizin yararına bu projeleri sahipleneceğinden hiç kuşku duymamaktayım. Yeter ki bizler gerekli siyasi iradeyi ortaya koyabilelim.        

  NOT: Bir sonraki makalemde yosunlardan (alglerden) biyodizel üretiminden ve Türkiye'de uygulanabilirliğinden bahsedeceğim.

- - - -

Yorumlar (0)