10.05.2023, 23:51

HAYDİ TÜRKİYE!

14 Mayıs 2023 seçimlerini takiben açılacak yeni sayfa ile ülke huzura, barışa, adalete, eşitliğe, özgürlüğe kavuşacak. Yirmi iki yıldır süregelen hakim oligarşik yapı ve tek adam diktatörlüğünün adaletsizliği, zulmü, ayrıştırıcı uygulamaları, talancı, rüşvetçi düzenin devri sona erecek.

14 Mayıs seçimlerine giden süreç

CHP Genel Başkan’ı Kemal Kılıçdaroğlu, 2014 ve 2018 yıllarında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ardından yaptığı muhasebeyle yeni seçim sisteminin getirdiği acil soruna da çözüm olabilecek Altılı Masa’yı bir araya getirmeyi başardı. 2018 seçimlerinde İyi Parti ile yapılan Millet İttifakı ve sonrasındaki gelişmeler bizleri, ülkenin dinmeyen dertlerine deva olabilecek bir zaferin de eşiğine getirmiş oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu toplumun bütün kesimlerinden destek gördü ve yıllar süren mücadelesini Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile taçlandırmış oldu. Bu noktaya gelişin de bir öyküsü bulunuyor elbette… Bu öykü, kendisinin ve partisinin düşlediği dünyayla da yakından alakalı.

37. CHP Kurultayı’nda kurultay kararına dönüşen İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin savunduğu dünyayı anlatıyordu. Bilindiği gibi, bu kurultay aynı zamanda İktidar Kurultayı olarak da anıldı.

Mustafa Kemal Atatürk, ‘’Benim iki büyük eserim vardır: biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.’’ demişti. CHP’nin bugüne kadar bir kitle partisi olarak varlığını sürdürmesinin sırrı elbette bu sözün arkasında durarak Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkması ve kadroları itibariyle zaman zaman değişimlere ve dönüşümlere fırsat vermesi olmuştur.

37. CHP Kurultayı’nda: ‘’Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.’’ vurgusu yapıldı. Ekonomik bağımsızlıktan, siyasi bağımsızlığa vurgu yapılarak dünyaya bir kez daha duyurulmuş oluyordu. Egemenliğin hiçbir surette, bir kişinin, zümrenin veya sınıfın yönetimi altında olamayacağını, Cumhuriyet üzeride hiçbir vesayetin kabul edilmeyceği ilan ediliyordu.. Bu kurultay, Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırma kararlılığını ortaya koydu.

37. Kurultay’da ayrıca, sömürü düzenini değiştirme sözü müjdeleniyordu. Ekonomik buhrana, derin siyasal krize, hızla giden çöküşe dur deniliyordu.

Kurultay’da yapılan tespitlerle tek kişilik saray hükümetinin ülkeyi hangi 5 temel sorunla karşı karşıya bıraktığını hatırlayalım:

  1. Demokrasi sadece kağıt üstünde kalmıştır. Yasama, yürütme, yargı ve basın bir kişinin vesayeti altındadır.

  2. Ekonomik bağımsızlık tehlike altındadır.

  3. Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.

  4. Sürekli değişen eğitim politikalarıyla Türkiye bilgi çağından koparılmıştır.

  5. Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. “Tek kişilik saray hükümeti” iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir.

Kurultay’da temel sorunlar saptadıktan sonra, mevcut düzene karşı ancak reform iradesi etrafında toplanmış geniş bir mutabakatın gerekliliği de ortaya konuluyordu. Bu reform iradesinin temel ilkeler çerçevesinde oluşturulacak geniş bir uzlaşmayı sağlaması da CHP’nin üstleneceği en önemli görevi olarak görülüyordu. En geniş uzlaşma zemini olarak Millet İttifakı’nın büyütülmesi hedeflendi. Bu gelişmeler, baharın gelişini müjdeliyordu.

Gün doğdu, umutlar yeşerdi

CHP’nin ilan ettiği hedeflerinde; yeni bir anayasa ile güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme geçileceğinden, Türkiye’de toplumsal barış ve huzurun sağlanacağından, devlet yönetiminde ve toplumsal düzende liyakat sisteminin hâkim kılınacağından, seçim yasasının değişeceğinden, siyasi ahlak yasasından, kamu ihale kanunundan, güçlü bir stratejik planlama teşkilatından, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasından, güçlü bir sosyal devletten bahsediliyordu. Bunları, Cumhuriyetimizin 100. Yılında gerçekleştirme azim ve kararlılığındayız, deniliyordu.

İktidara bir adım kala, Kılıçdaroğlu Nisan 2020’de pandeminin bütün dünyayı sarması ve insanlığı tehdit etmesiyle dünyanın demokrat liderlerine bir çağrı bildirisi yayınladı. Hafızalarımızı tazeleyecek olursak o bildiride sosyal devletin önemine, dünya ülkelerinin dayanışmasına, neo-liberal politikaların dünyayı getirdiği sürece işaret ederek çağrıda bulunuyordu. Dünyanın geleceğine yeni sosyal politikalar ışığında yön verebilmek için uluslararası bir dayanışma çağrısıydı bu. Dünya kaynaklarını kar hırsıyla tüketen azınlık sınıflara karşı, çevreyi kirleten, iklimi krize sürükleyen düzene karşı dünya demokratlarını dayanışmaya, ortak mücadeleye çağırıyordu. Otoriter yönetimlerin ülkelerini ne hale getirdiklerinden söz ederek dayanışmanın zorunlu olduğunu söylüyordu. Yoksulların daha yoksul, zenginlerin daha zengin olduğu düzenlerin son bulması için mücadele çağrısı yapıyordu. Dayanışmacı bir uygarlık inşasından söz ediyordu.

Yakın geçmişte toplumsal alanda karşılık bulmuş tüm bu söylemler, “Geliyor Gelmekte Olan” sloganının yalnızca bir slogan olmadığının da göstergesiydi. Çok az kaldı...

Baharların gelişi kolay olmuyor. Sabır gerektirir, inanç gerektirir, çaba gerektirir.

Cumhuriyetimiz tekrar ikinci yüzyılda ‘’kimsesizlerin kimsesi’’ olacaksa bu bizim mücadelemiz sayesinde olacak.

Bütün demokratik ülkeler kuşkusuz Türkiye’deki seçimlere kilitlendi. Öyle görünüyor ki sadece kendimize değil diğer ülkelerde yaşayanlara da bahar getireceğiz.

Haydi Türkiye’m!

Hüseyin Saygılı

CHP Önceki Dönem Parti Meclisi Üyesi

Yorumlar (0)