DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Enerji ve Tabii Kaynak Bakanlığının 2025 yılı bütçe görüşmelerinde konuştu. Rızvanoğlu, “en kirli fosil yakıt olan” kömürden kademeli olarak çıkışı konuşmadan 2053 net sıfır emisyon hedefinin tutturulmayacağı yönündeki eleştirileri yöneltti. Rızvanoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şu şekilde:
“Fosil yakıtlardan yenilebilir enerjiye geçişinin net bir biçimde tarif edilmesine ihtiyaç var”
Rızvanoğlu kömürden kademeli olarak çıkış tarihinin belirlenmemesini eleştirerek, “Konuşmanızda, ‘2053 net sıfır emisyon hedefini gerçekleştirmeye çalışan bir bakanlığın bütçesidir’ dediniz. Bu çok kıymetli lakin üzülerek söylemeliyim ki, Bakü’de, COP29’da açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşırken izleyeceğiniz yol haritasında bazı belirsizlikler ve çelişkiler var. Resmi verilere göre, emisyonların %72’si enerji sektöründen kaynaklanıyor. Ve enerji tüketiminin yüzde 84'ü fosil yakıtlardan karşılanıyor. Bu çerçevede 2053’te net sıfır emisyona ulaşmak için, yenilenebilir enerji oranının artması elbette olumlu. Ancak Bakü’de açıklanan 2053 net sıfır hedeflerinde veya sizin sunumunuzda en kirli fosil yakıt olan kömürden kademeli çıkış konusunda net bir takvim sunulmuyor. Oysa, fosil yakıtlardan yenilebilir enerjiye geçişinin net bir biçimde tarif edilmesine ihtiyaç var. Kömürden kademeli çıkışı planlamadan, net sıfır emisyon hedefinin ne kadar gerçekçi olduğu konusunda şüphelerimiz var maalesef.” ifadesinde bulundu.
“Türkiye OECD ülkeleri arasında kömürden enerji üretiminde düşüş olmayan tek ülke”
Milletvekili Rızvanoğlu termik santrallerin durumunu hatırlatarak “Diğer bir konu ise yenilebilir enerjinin finansmanı. Sunumunuzda yatırım hamlesinin toplam tutarı 80 milyar dolar dediniz. Bu finansmanın kaynağına ilişkin bir çalışma yapıldı mı? Bu kadar temiz enerjiden bahsederken bu süreçte fosil yakıtlara sübvansiyon sağlamaya devam edecek misiniz? Veya bu kaynakları yenilebilir enerji yatırımlarına aktarmayı düşünüyor musunuz? Yenilenebilir enerjiye dair olumlu hedeflerinizi gölgeleyen bir durum daha var: termik santraller. Bağımsız bir kurumun OECD ülkelerinin, kömürden çıkış konusundaki ilerlemelerini gösteren bir rapor yayınladı. Bu rapora göre, Türkiye OECD ülkeleri arasında kömürden enerji üretiminde düşüş olmayan tek ülke. Kendi ligimizdeki karnemiz bu maalesef. Bu sunumda yenilebilir enerjiye dair güzel hedefler gördük. Ancak kaç termik santral projesinden vazgeçildi yani kaç tane daha ‘az‘ termik santral yapılması düşünülüyor onu göremedik.” dedi.
“Nükleer enerjiye dair bazı endişeler var”
Nükleerdeki atık riskine dikkat çeken Rızvanoğlu, “Yine 2053 net sıfır için nükleer kilit rol oynuyor dediniz. Bakü’de 2053 hedefleri açıklanırken de nükleerin %30’a çıkacağı ifade edildi. Ancak nükleer konusunda bazı tedirginlikler var. Bunlardan biride atık konusu. Bu alandaki riskleri nasıl yöneteceğinizi merak ediyoruz. Bu sorumluluğu 3. Kişilere vererek nasıl sağlıklı bir süreç işleteceksiniz? Nükleer atıkların güvenli bertarafı konusunda, kamuoyunun da endişelerini giderecek şekilde atılacak somut adımları bizlerle paylaşmanızı rica ediyorum. Sinop ve Trakya nükleer güç santrali projeleri ile ilgili hangi ülkelerle temas halindesiniz? Nükleer enerjinin, atık yönetiminin sıkıntılı, güvenlik risklerinin yüksek ve teknolojisine sahip olmadığımız bir konu olduğu göz önüne alındığında, nükleerde bu kadar yüksek hedeflerin belirlenmesi çok iddialı değil mi? Ve yine küçük modüler reaktörler ile ilgili hangi çalışmaları yaptığınızı ve SMR’ların 2053’teki nükleer hedeflerinde olup olmadığını sormak istiyorum. Mayıs ayında Amerikalı şirketleri SMR alanında Türkiye’de yatırım yapmaya davet etmiştiniz, bu konuda bir gelişme var mıdır?” dedi.
“Madenler konusunda fayda-zarar hesabı doğru yapılıyor mu?”
Rızvanoğlu, “Madenler konusunda ‘Önce insan, sonra çevre ve sonra katma değerli madencilik’ dediniz. Bu konuda fayda-zarar hesabı gerçekten doğru yapılıyor mu merak ediyoruz. Biz elbette madenciliğe karşı değiliz ancak doğru koşullarda yapılması kaydıyla. Çünkü arama sürecinden, cevher olarak üretim sürecine kadar, ülkemize çevresel anlamda çok ciddi maliyetleri oluyor. Hava kirleniyor, su kirleniyor, toprak kirleniyor. Asırlık ormanlarımız yok oluyor. Bütün ekosistem etkileniyor, her şeyden de önemlisi halkın sağlığı etkileniyor. Böylesine ağır maliyetlerin karşılığı ne oluyor? Türkiye’nin bu sektörden kazancı nedir? Altın madenleri konusunda az önce belirttiğim konuları içeren soruları 15 Ekim’de CİMER’e sorduk. Ancak detaylı cevap alamadık. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG)’nün internet sayfasına yönlendirmek dışında sorularımıza yanıt verilmemiş. Gelecek nesilleri yakından ilgilendiren bu konuya şeffaf bir açıklama getirmenizi bekliyoruz.” İfadelerinde bulundu.
“Rehabilitasyonun değil restorasyonunun konuşulması zamanı geldi”
Milletvekili Rızvanoğlu, “Son olarak da madencilik konusunda, rehabilitasyon çalışmaları kapsamında bugüne kadar dikilen ağaçlardan bahsettiniz. Peki ya rehabilite edilmeyen alanlar? Rehabilite edilen alanlar hususunda bir çok uzman madencilik faaliyeti sonrasında toprağın rehabilitasyonun imkansız olduğunu belirtiyor. Ve ağaçlandırma projelerinin çoğunun da başarılı olmadığını ifade ediyorlar. Bu konuda bir takip programınız var mı? Başarı oranını ölçebiliyor musunuz? Ayrıca çevre uyum bedeli gibi teminatların düşük olması da şirketlerin sahayı rehabilite etmeden terk etme riskini artırıyor. Bu konuda rehabilitasyonun değil restorasyonunun konuşulması zamanı geldiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.” dedi.