TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, TİP Genel Başkanı Erkan Baş ile ‘kayyum gündemli’ bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından bir açıklama yapan İmamoğlu, “Yargı eliyle yürütülmesi gereken bir işin, bir kişinin iki dudağı arasında yürütülemeyeceğini, yürütülememesi gerektiğini biraz daha geniş hatlarıyla ifade ettik." dedi. İktidarın, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde tabanda oluşan halk ittifakına yenildiğini belirten Erkan Baş da “O gün bugündür, bu yenilgiyi nasıl tersine çevireceğine ilişkin çeşitli arayışlar içerisindelerdi. Ama topluma umut veremiyorlar, topluma heyecan veremiyorlar, topluma artık güzellik vaat edemiyorlar. Ancak baskıyla, zorla bu işi yapmaya karar vermiş gibi gözüküyorlar." diye konuştu.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, siyasi parti liderleriyle önceki gün ve dün Ankara’da yaptığı “kayyum gündemli” görüşmelerinin bir benzerini Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile gerçekleştirdi. TİP’in Kadıköy’deki İstanbul İl Başkanlığı’nda gerçekleşen buluşmanın ardından kameraların karşısına geçen İmamoğlu ve Baş, görüşmenin içeriğini kamuoyu ile paylaştı.

İmamoğlu: "Türkiye için itibar kaybına sebep olan kötü bir konuyu konuşuyoruz"

"Hiçbirimiz için hoş olmayan, Türkiye için, ülke için, hepimize açıkçası moralsizlik veren, ivme kaybettiren, itibar kaybına sebep olan kötü bir konuyu konuşuyoruz” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bu şehirde ve bu ülkede milletin iradesini yok sayıldığı, tabiri caizse en pratik şekilde yok sayıldığı, hatta gasp edildiği bir uygulama modeline karşı bir duruş sergileniyor. Hem Esenyurt'ta yaşadığımız kayyum süreci ve ardından Mardin, Batman ve Halfeti'de devam eden bu kötü uygulama, bizde özellikle şunu uyandırdı. Elbette biz direnişimizi devam ettiriyoruz. Hak arama konusunda hukuki yollara devam ederken, vatandaşımızı bilgilendiriyoruz. Muhtelif kampanyalar yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Bunu asla durdurmayacağız. Ama bir yanıyla, böylesi kötü bir uygulamanın sona erdirilmesi adına yapmamız gereken hukuki zeminde, anayasal zeminde ne var, ne yapabiliriz diye hızlıca düşündüğümüzde, ben, TBB Başkanı olarak, siyasi partilerin genel başkanlarını ziyaret edip, ki bize göre çok kötü tasarlanmış 2016 yılında çıkarılmış bir kanun maddesindeki çarpıklıktan ötürü, kötü niyetli uygulamalara da fırsat veren o tasarımı ortadan da kaldıracak kalıcı, demokratik, milletin iradesine asla zapt etmeyen, yok saymayan, yok sayamayacakları bir modele nasıl dönüştürürüz arayışına gireceğimizi söylemiştik.

“Bu, yerel demokrasinin güçlenmesini sağlama yolculuğudur”

Biz, böyle bir hazırlık yapacağımızı ve bu hazırlığın TBB çatısında hazırlanacağını, farklı siyasi partilerin söylemlerinden, yazılarından veya daha önce verdikleri tasarılardan faydalanarak bir şablon çıkaracağımızı ve bunu daha sonra Meclis’te milletvekilleriyle, grubu olan partilerin gruplarıyla tartışmak istediğimizi ve buradan çıkacak sonucu da ortak bir şekilde Meclis’te gündeme getirilmesini ve bu işin düzeltilmesi gerektiğini, yargı eliyle yürütülmesi gereken bir işin, bir kişinin iki dudağı arasında yürütülemeyeceğini, yürütülememesi gerektiğini biraz daha geniş hatlarıyla ifade ettik. Sağ olsunlar Sayın Genel Başkanımız, bize destek verdi bu hususta. Bu bir yerel yönetim hukukunu korumaktır, yerel demokrasinin güçlenmesini sağlama yolculuğudur. Ve tabii ki milletin iradesinin millete ait olduğu yaklaşımının sağlama alınmasıdır. Tüm bu bakış açısıyla, yolculuğumuzu kendilerine aktardık.

“Yarınlarda bu kötü uygulama, bugünün iktidar partisi AK Partili bir belediyenin de başına gelebilir”

Biz aslında hemen hemen tasarımızı tamamladık. Ve bu konuda, muhtemeldir ki hafta başı, TBMM çatısındaki, Genel Başkanımızın uygun gördüğü yetkili milletvekiliyle bu çalışmamızı paylaşacağız. Orada yürütülecek olan çalışmayla, umut ederim ki en hızlı haliyle, belki de önümüzdeki hafta Meclis’te gündeme getirilmesi konusunda arzumuzu ilettik. Destek aldık. Bu duruşu ve bize bu yaklaşımdan ötürü, Türkiye'deki bütün yerel yönetimlere dönük, ben hep söylüyorum, biz bugün belki Cumhuriyet Halk Partisi ya da DEM Partisi’nin belediye başkanlarıyla ilgili konuyu konuşuyor olabiliriz ama, yarınlarda bu kötü uygulama, bugün iktidar partisi AK Partili bir belediyenin de başına gelebilir. Yani bugünü değil, Türkiye'nin geleceğindeki bir kötü uygulamayı ortadan kaldırmak adına da mücadele ettiğimizi düşünüyorum. Kendilerine teşekkür ederim.”

Baş: "Başka türlü yönetemeyeceği için dozajı arttıran bir iktidarla karşı karşıyayız"

Türkiye’nin çok kötü günlerden geçtiğinin altını çizerek konuşmasına başlayan TİP Genel Başkanı Baş da şu ifadeleri kullandı:

“Bu, çok uzun zamandır böyle. Ama herhalde gittikçe dozajı arttırmaya karar veren, başka türlü yönetemeyeceği için dozajı arttıran bir iktidarla karşı karşıyayız. Biz, hatırlayacaksınız, genel seçimlerden sonra, Hatay milletvekilimiz Can Atalay'ın tahliye edilmemesi sürecinde ısrarla bir şeyi vurgulamıştık. Mesele, Türkiye İşçi Partisi meselesi değil, mesele Can Atalay'ın meselesi değil, mesele Türkiye'de hukuksuzluğun, anayasasızlığın normalleştirilmesi, bunun olağan kabul edilmesi meselesi. Buna karşı direniş hattını, bütün toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte sürdürmek gerektiğini söylemiştik. Maalesef oradaki hukuksuzluk, şimdi belediyeler söz konusu olduğunda, yeniden gündeme gelmeye başladı ve özellikle geçtiğimiz hafta, hepimizi bu ülkenin yurttaşları olarak kaygılandıran bir kayyum süreciyle daha karşı karşıyayız. Biz, kayıtsız şartsız, bu kayyum uygulamalarına karşı duruyoruz. Ve tekrar altını çizerek ifade etmek istiyoruz ki; burada meselemiz, belediye başkanının partisi, belediye başkanının kendisinin çok ötesindedir. Bakın; yurttaşın seçme ve seçme hakkı gasp edilmektedir. Yurttaşın iradesi gasp edilmektedir. Bunun Türkiye'nin neresinde olduğunun da hiçbir önemi yoktur. Türkiye'nin herhangi bir ilinde, ilçesinde, yurttaşların seçme ve seçilme hakkı ellerinden alınıyorsa, bu hepimiz açısından büyük bir tehlikeye işaret ediyor.

“31 Mart Türkiye'deki tüm yurttaşların, iktidara karşı tabanda oluşturdukları büyük bir birliğin eseridir"

“31 Mart'ta, kuşkusuz İstanbul'da Ekrem İmamoğlu kazanmış, Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti olmuştur. Ama bu, aynı zamanda Türkiye'deki tüm yurttaşların, iktidara karşı tabanda oluşturdukları büyük bir birliğin eseridir. Bu iktidar, 31 Mart günü çok ağır bir yenilgi aldı ve yurttaşa yenildi. Ve anladığımız kadarıyla, o gün bugündür, bu yenilgiyi nasıl tersine çevireceğine ilişkin çeşitli arayışlar içerisindelerdi. Ama topluma umut veremiyorlar, topluma heyecan veremiyorlar, topluma artık güzellik vaat edemiyorlar. Ancak baskıyla, zorla bu işi yapmaya karar vermiş gibi gözüküyorlar. Buna karşı yapılacak tek şey, hep birlikte durmaktır. Şunu da Ekrem Bey'in yanında özellikle ifade etmek istiyorum. Yani İstanbul'dan bahsediyoruz arkadaşlar. Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en kıymetli, sayılı kentlerinden bir tanesi. Bunun konuşuluyor olması bile, yani İBB Başkanı'na yargı yoluyla siyaset yasağı getiriliyor, getirilebilir ihtimalini konuşulabiliyor olmasını bile, kabul etmiyoruz. Bakın; konuşulabiliyor olmasını bile kabul etmiyoruz. Bunun düşünülüyor olabilmesini, bunun yazılıyor olmasını reddediyoruz. Ve bu kaygımızı da açıkça ifade ediyoruz. Yani burada bu süreçleri normalleştirme, olağanlaştırma, bugün ilçe belediye başkanı, yarın il belediye başkanı, ondan sonra büyükşehir belediye başkanı, nihayetinde en büyük şehrin belediye başkanı gibi bir algı oyunun adımları ise bu, hep birlikte pişman edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Bunu özellikle vurgulama ihtiyacı hissettim.

“TBB çalışmasına destek vereceğiz"

Önümüzdeki günlerde, TBB tarafından hazırlanan, meseleye köklü bir çözüm, en azından önümüzdeki dönem için bir daha böyle akılla algılayamadığımız, hukukla açıklayamadığınız uygulamaların önünü kesmek için atılacak bir yasal düzenleme adımına, TİP olarak destek vereceğimizi ifade ettik. Bunu da bir kere daha sizlerin huzurunda tekrar etmiş olayım. Umuyorum; Ekrem Bey'le bir dahaki görüşmelerimizde memleketin güzelliklerini konuşuruz. Umuyorum, farklılıklarımızı konuşalım. Yani muhtemelen çok fazla farklılıklarımız var. Bu farklılıklarımız arasında, örneğin hiç anlaşamayacağımız konuları masaya yatıralım, ortaklaşabiliceğimiz konuları konuşalım, ama biz bir daha böyle kötü günlerde yan yana gelmek istemiyoruz. Böyle kötü günleri nasıl aşarızı konuşmak istemiyoruz. İleriyi konuşmak istiyoruz, güzellikleri konuşmak istiyoruz.”