CHP’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Gölge Bakan Gamze Taşcıer, bugün, genel merkezde basın toplantısı düzenledi. Asgari ücret belirleme çalışmalarını değerlendiren Taşcier, CHP’nin çalışma yaşamına yönelik yapılmasını istediği düzenlemeleri de anlattı.

Taşcıer, şunları söyledi:

"KOMİSYON, ÜÇÜNCÜ TOPLANTISINI YAPMAMIŞKEN AK PARTİ GENEL BAŞKANI, İŞÇİ VE İŞVEREN TARAFLARINI SARAYINA ÇAĞIRMIŞ”

“Asgari Ücret Tespit Komisyonu, geçtiğimiz hafta iki toplantı gerçekleştirdi. Ancak bugün öğrendik ki henüz üçüncü toplantısını yapmamışken AK Parti Genel Başkanı, işçi ve işveren taraflarını sarayına çağırmış. Şunun altını özellikle çizmek istiyorum: Bu komisyonun göstermelik bir pazarlık süreci yürüttüğünü zaten biliyorduk. Çünkü işçinin sözünün dinlenmediğini, Erdoğan’ın asgari ücrete tek başına karar verdiğini, sonra da ekranların başına geçip siyasi şova dönüştürdüğü bir süreç olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu iktidar, hiçbir kurala uymuyor. Ne Anayasa ne yasa ne yönetmelik ne de başka bir şey... Daha Asgari Ücret Tespit Komisyonu süreci başlarken bile bunun örneğiyle karşı karşıya kaldık. Komisyonu toplantıya çağırmak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın sorumluluğudur, yazılı kurallar böyle. Ama Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz çıkıp ‘Şu gün toplanacağız’ diye açıklama yaptı. Nihayetinde o gün, o toplantı olmadı ama sürecin böyle başladığına hep birlikte şahitlik ettik. Asgari ücret belirleme yetkisi hem kanunda hem yönetmelik de yazdığı üzere, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nundur. Bu komisyon elbette emekçiden yana bir karar alabilecek yapıda değil ama ne olursa olsun bir kural var ve uyulmak zorunda.

"KOMİSYONDA BİR RAKAM KONUŞULMAMIŞKEN BUGÜN, ERDOĞAN’IN ÜCRET AÇIKLAMASI, ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NUN FİİLEN LAĞVEDİLMESİNİ İKRARI OLACAKTIR”

Asgari ücret yönetmeliği açık bir şekilde, komisyon kararının kesin olduğu ve kararı, kamuoyuna komisyon başkanının açıklayacağını hükmediyor. Bu kural ortada dururken AKP Genel Başkanı’na komisyonun yetkisini bir kez daha gasp etmemesi için çağrımızı şimdiden yapıyoruz. ‘Komisyon şu kararı verdi ama benim gönlümden de bu koptu’ tarzı bir gösteriye karnımızın tok olduğunu, sürekli tekrar eden bu şovun artık alıcısının kalmadığını da hatırlatıyoruz. Henüz komisyonda bir rakam konuşulmamışken bugün, saraydaki görüşme sonrası Erdoğan’ın bir ücret açıklaması, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun fiilen lağvedilmesinin de ikrarı olacaktır. Biz CHP olarak bu göstermelik sürecin bir parçası olmayı, bir tutar açıklayıp arkamıza yaslanmayı doğru bulmadık ve bulmuyoruz. Bu nedenle de asgari ücret tespit sürecinde 5 haneli bir sayıyı bulmaktan öte, milyonlara emekçinin kalıcı yoksulluktan nasıl kurtulacağını konuşmayı ve önerilerimizi aktarmayı önemsedik ve önemsiyoruz.

"TÜRKİYE EKONOMİSİ, DÜŞÜK İŞÇİ MALİYETİNE DAYANAN MODERN KÖLELİK SİSTEMİNİ TERCİH EDEN BİR ANLAYIŞ TARAFINDAN YÖNETİLİYOR”

CHP olarak önerilerimiz şunlar: Asgari ücret, insan onuruna yaraşır bir seviyeye yükseltilsin. Bu ülkede birileri korkunç bir zenginleşme yaşarken emeğiyle geçinen ücretliler yoksullaşıyor. Orta gelir grubu yoksulluğa, alt gelir grubu açlığa sürükleniyor. Memlekette emeğiyle geçinen herkes, yıldan yıla çok daha büyük bir hızla asgari ücretle buluşuyor. Türkiye’de, özel sektörde çalışanların yüzde 91’i asgari ücretin iki katı ve altında yani 22 bin 804 liradan daha az ücret alıyor. Son 8 yılda gerçekleşen 20-24 yaş arası istihdamın yüzde 86’sı asgari ücret veya aşırı yakın ücret alıyor. Yani eğitim durumu fark etmeksizin, hangi iş kolundan olursa olsun, her meslekten, her birikimden insan asgari ücretle yani en düşük ücretle çalışıyor. Türkiye ekonomisi, katma değerli üretim modeli yerine, düşük işçi maliyetine dayanan modern kölelik sistemini tercih eden bir anlayış tarafından yönetiliyor. Biz, buna karşı çıkıyoruz. ‘Emek sömürüsü son bulsun’ diyoruz.

"ASGARİ ÜCRET, BİRKAÇ AY SONRA AÇLIK SINIRININ ALTINA DÜŞECEK. BU BİR TAHMİN DEĞİL, MATEMATİĞİN GERÇEĞİ”

Asgari ücrette bu yıl tek artış ısrarından da vazgeçilsin, talebimizi yineliyoruz. Hükümet üyeleri, tek artış olsun diye algı yaratabilmek için adeta kıvranıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, milleti alenen kandırmaya devam ediyor. Asgari ücret yönetmeliğinde, ‘Tek sefer zam verilir’ yazdığını söyleyerek aklımızla alay ediyor. Meclis Genel Kurulu’nda da gerçeği yüzüne vurduğumuz halde maalesef verecek cevabı olmadı. CHP olarak bu konuda çok netiz. Bu enflasyon ortamında iktidarıyla, TÜİK’iyle, Merkez Bankası’yla (MB) verdikleri hiçbir hedefin tutmadığı, verilen hiçbir sözün yerine gelmediği böyle bir ortamda, ‘asgari ücrete tek artış yapıyorum’ demek, milleti birkaç ay sonra açlığa terk etmek demek ve birkaç ay sonra gerçekleşecek olan yerel seçimlerden sonra da ‘ne haliniz varsa görün’ demek. Bugün asgari ücret, konuşulan rakamlardan hangisi olursa olsun, birkaç ay sonra yeniden açlık sınırının altına düşecek. Bu bir tahmin değil, matematiğin gerçeği. Dolayısıyla tek artış ısrarından vazgeçilmesi çağrısını bir kez daha yineliyoruz.

"BEŞLİ ÇETE’NİN TEK KALEMDE YÜZ MİLYONLARCA LİRALIK VERGİ BORCUNU AFFEDENLER, İŞ EMEKÇİYE GELİNCE, GÖRMEZ VE DUYMAZ OLUYORLAR”

Gelir vergisi ilk dilim oranı, ücretlilerde yüzde 10’a düşürülsün. Türkiye’de vergi yükü çok büyük oranda ücretlilerin üzerinde. Dolaylı vergilerle zaten hakkaniyetsiz olan, yoksulla zengini ayırmayan sistem, doğrudan vergilerde de yine ücretliye haksızlık olarak yansıyor. Bugünkü vergi dilimi sistemi, ücretlilerin çok hızlı bir şekilde bir üst vergi dilimine çıkmasına ve daha yüksek vergi ödemesine sebep oluyor. Emekçiler hem enflasyon karşısında alım gücünün düşmesiyle yoksullaşırken hem de vergi yükünün yıl içinde artmasıyla birlikte ellerine daha az para geçerek yoksullaşıyor. Yani bugünkü sistem, ücretlileri yoksullaştırmak üzerine kurulu. Biz, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı bir sistem talep ediyoruz. Beşli çetenin tek kalemde yüz milyonlarca liralık vergi borcunu affedenler, teşvik üstüne teşvik yağdıranlar iş emekçiye gelince, görmez ve duymaz oluyorlar. Emekçiden vergi alırken acımasız davrananlara soruyoruz; kamu iştiraklerinde görev alan yönetim/denetim kurulu üyelerinin aldıkları ücretlerin vergisini kim ödüyor? Bu sorunun cevabı, aslında birçok şeyi anlatıyor. Sadece iki örnek elimde, biri Takasbank diğeri de Borsa İstanbul A.Ş. Burada genel kurullarda alınan kararla birlikte diyor ki; ‘Yönetim kurulu üyelerinin yapılan ücret ödemelerinde, ilave vergisi banka ya da kurum tarafından ödenecek.’ Yani, duble maaş aldıkları yetmiyor, üstüne bir de kendilerine özel düzenleme yapıp ilave çıkan vergiyi milletin sırtına yüklemeye devam ediyorlar.

"16 MİLYON EMEKÇİNİN BOĞAZINDAN GEÇECEK LOKMAYI NEDEN BİR KİŞİNİN İNSAFINA BIRAKIYORUZ”

Biz, emekçinin vergide adalet talebini dile getirirken onlar sadece kendi yandaşlarına vergi düzenlemesi yapıp yükünü yine emekçiye ödetiyorlar. Bizse bu ülkenin emekçisinden, alın teriyle evine ekmek götüren on milyonlarından tarafız. Bizim teklifimiz, gelir vergisi ilk diliminin ücret gelirlerinde yüzde 15’ten değil 10’dan başlamasıdır. Ve bununla bağlı olarak vergi tarife dilimleri en az yeniden değerleme oranı veya asgari ücret artış oranı kadar artırılsın. Asgari ücret vergi istisnası matrahtan indirim yöntemiyle yapılsın. İşverenlere sağlanan 5 puan SGK prim desteği, işçilere de sağlansın. Yemek bedeli istisnası, günlük brüt asgari ücretin yüzde 50’sine endekslensin. Yemek bedeli istisnası, yani işverenlerin çalışanlarına vergi ve diğer yükümlülüklere tabi olmadan sağlayabileceği yemek imkanının sınırı, yıllar içinde çok ciddi bir biçimde eridi. 20 yılda, istisnanın günlük asgari ücrete oranında, yarı yarıya bir azalma var. Gıda enflasyonunun genel enflasyonu katladığı böyle bir ortamda yemek bedeli, emekçiler için çok daha fazla önem kazanıyor. İstisna tutarını artırma ve azaltma yetkisi bugünkü haliyle Cumhurbaşkanında. Şunu herkesin kendisine sormasını istiyorum; 16 milyon emekçinin boğazından geçecek lokmayı neden bir kişinin insafına bırakıyoruz? CHP olarak önerimiz, yemek bedeli istisnasının günlük brüt asgari ücretin yüzde 50’sine endekslenmesidir. Böylece emekçinin yiyeceği yemeğin üzerindeki Cumhurbaşkanı vesayetini kaldıralım. Bununla ilgili kanun teklifimizi de Meclis’e sunmuş bulunuyoruz.

"ILO’NUN 131 SAYILI SÖZLEŞMESİ ONAYLANSIN”

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 131 sayılı sözleşmesi onaylansın. 2022 verilerine göre, hanesine emek geliri olarak sadece asgari ücret giren 4,1 milyon hane var. Bu da yaklaşık 16 milyon vatandaş demek. 10 milyondan fazla insanımız, sadece 1 asgari ücretin girdiği hanelerde yaşıyor. Yani 4 kişilik bir ailenin 3 öğün bir çay, bir simit tüketse bile aylık en az 7 bin 200 lira harcaması gerektiği bir ülkede, 11 bin 402 lirayla geçinmeye, daha doğrusu hayatta kalmaya çalışıyor. İşte biz bu yüzden ILO’nun 131 sayılı sözleşmesi onaylansın talebimizi yineliyoruz. Bu sözleşme, asgari ücret tespitinde bir kişinin değil, bir ailenin geçim şartlarının göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. Bugünse asgari ücret bir kişi üzerinden hesap ediliyor. İşte Türkiye’de 10 milyondan fazla insanın bir asgari ücretin girdiği hanelerde yaşadığı bir ortamda, bu gerçeği göz ardı etmek, bu insanları ölüme terk etmektir.

"KİMSENİN SADECE SENDİKALI OLDUĞU İÇİN TÜRLÜ BAHANELERLE İŞTEN ÇIKARILAMADIĞI BİR ÇALIŞMA HAYATI TALEP EDİYORUZ”

Sendikal örgütlenme hakkı önündeki tüm engeller kaldırılsın. Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 14,7’si sendikalı. Sendikalı olanlara da olağanüstü baskılar uygulanıyor. Her gün memleketin dört bir yanından işçiler, sendikalı oldukları için önlerine çıkarılan barajları aşıp toplu sözleşme yapamasınlar diye işten çıkarılıyor. Önümüzdeki günlerde çok çarpıcı bir örnek olan PTT emekçilerinin toplu sözleşme haklarının nasıl gasp edildiğini başka bir basın toplantısında anlatacağım. İşte bugün; Şanlıurfa’da Özak işçileri sendikalı oldukları için, Sakarya’da Burda Bebek işçileri ve daha niceleri direniyorlar. Örgütlenme haklarını savunmak için fabrika önünde bir aradalar. Biz CHP olarak, örgütlenmenin önündeki tüm hukuksal engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Dava süreçlerinin hızlandırılmasını, yargının işverenlerce kötüye kullanımının önüne geçilmesini savunuyoruz. Kimsenin sadece sendikalı olduğu için türlü bahanelerle işten çıkarılamadığı bir çalışma hayatı talep ediyoruz.

"İŞÇİDE GREV KARTI OLMAZSA, BUGÜN YAŞADIĞIMIZ GİBİ ASGARİ ÜCRET TESPİTİ, BİR TELEVİZYON ŞOVUNDAN ÖTEYE GİDEMEZ”

Cumhurbaşkanına keyfi olarak grev ve lokavt erteleme hakkı veren madde yürürlükten kaldırılsın. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi kanununun 63’üncü maddesi Cumhurbaşkanına gönlünce, alakasız gerekçelerle grev ve lokavtları erteleme hakkı veriyor. Bu madde nedeniyle, 21 yılda 200 ayrı grev engellendi. 200 bine yakın işçinin grev hakkı gasp edildi. Grev, en temel işçi haklarından biridir. Grev imkanı olmadan, işçinin pazarlık gücü yoktur. İşçide grev kartı olmazsa, bugün yaşadığımız gibi asgari ücret tespiti, bir televizyon şovundan öteye gidemez. Dolayısıyla biz bu maddenin yürürlükten kaldırılmasını, işçinin grev hakkına kavuşmasını istiyoruz.

"TÜİK DENEN KURUMUN BAŞINDAKİLER ALENEN, BİLEREK VE İSTEYEREK SUÇ İŞLİYORLAR”

TÜİK, talimatla hareket etmeyi bırakıp gerçek verileri açıklamaya başlasın. Bugün, TÜİK denen kurumun başındakiler alenen, bilerek ve isteyerek suç işliyorlar. Gerçek verileri gizleyerek, enflasyonu kâğıt üzeri oyunlarla, hükümetin istediği seviyede açıklayarak on milyonlarca ücretlinin ve emeklinin gelirinin düşük kalmasına sebep oluyorlar. Bunun vicdani sorumluluğu bir yana, bu apaçık suç olduğu gerçeği de ortada. TÜİK’in önceki başkanı da, Meclis komisyonunda yüzümüze bakarak verilerde ricaların etkili olduğunu ağzından kaçırmıştı. Enflasyonun TÜİK’in açıkladığıyla uzaktan yakından alakası olmadığını bugün çarşıya pazara giden her bir vatandaşımız birebir yaşıyor. Dolayısıyla biz, gerçek verilerin açıklanmasını, on milyonlarca insana karşı suç işlenmemesi çağrısını bir kez daha yineliyoruz. Anayasa’nın 49. ve 55. maddeleri uygulansın. CHP olarak önerilerimiz bunlardır. Bunlar gerçekleştiğinde emekçilerin gerçek anlamda yoksulluktan kurtulacağına inanıyoruz. Asgari ücret tespitinin siyasi şovlara malzeme edilmemesi gerektiğini hatırlatıyoruz. On milyonlarca çalışanın kaderini tek bir kişinin keyfi kararıyla belirlendiği bir düzenden emekçinin lehine bir karar çıkmadığını ve çıkmayacağını çok iyi biliyoruz.”