Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasının üzerinden 19 yıl geçti. 1999 Helsinki Zirvesi’nde resmen adaylık statüsünün elde edilmesi ve 3 Ekim 2005 tarihinde katılım müzakerelerine başlanan süreç, Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca ulaştığı en önemli diplomatik hedeflerden birini gerçekleştirme potansiyeline sahipken 22 yıllık AKP iktidarlarının yanlış politikaları yüzünden adeta, heba edildi. Geçtiğimiz 19 yıl boyunca katılım sürecini tamamlamak için gerekli olan 35 Fasıldan sadece 16 Fasıl açıldı, yalnızca 1 Fasıl geçici olarak kapatılabildi. 2018 yılına gelindiğinde AKP’nin politikaları yüzünden üyelik müzakereleri tamamen donduruldu. Siyasi irade eksikliği nedeniyle Türkiye’nin haklı tezleri dahi, AB ülkelerine ve kurumsal yapılarına karşı savunulamadı. İlişkiler mülteci sorunu, vize serbestisi ve Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi gibi belirli alanlardaki kısa vadeli iş birliklerine indirgendi. Aday ülke statüsünden söz edilmezken üçüncü ülke, partner veya komşu ülke olarak atıf yapılan bir ülke durumuna savrulduk.

AKP’nin Yanlış Tercihleri: Demokratik Gerileme Müzakerelerin Dondurulmasına Yol Açtı

AKP, ilk yıllarında reform söylemleri ile AB yolunda ilerlerken, 2007’den sonra otoriterleşen yönetim anlayışıyla demokratik değerlerden sapılmasıyla AB kriterlerinden de uzaklaşılmasına neden oldu. Türkiye’nin AB sürecindeki en büyük engellerinden biri AKP’nin otoriter politikaları oldu. 2010 Anayasa değişiklikleri, Gezi Parkı protestolarına yönelik sert müdahaleler ve 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl uygulamaları, Türkiye’yi AB’nin temel değerlerinden uzaklaştırdı. Yargı bağımsızlığı zayıflarken, basın özgürlüğü üzerindeki baskılar artarak, Türkiye’nin AB standartlarına uyum sürecini ciddi şekilde zedeledi. Türk hükümeti ve mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamamasının anayasal düzeni zayıflattığı uyarısı raporlara yansır oldu. 2017 yılına gelindiğinde, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu, Türkiye’nin 2004 yılında çıkarıldığı denetim sürecine yeniden alınmasına karar verdi. TBMM’nin oy birliğiyle kabul ettiği, ülkemiz adına uluslararası bir kazanım olan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden bir kişinin keyfi olarak verdiği kararla çıkıldı.

Yolsuzluklar ve Ekonomik Gerileme Türkiye’yi AB’den Uzaklaştırdı

AKP’nin ekonomik politikaları ve yolsuzluklarla mücadeledeki başarısızlığı, Türkiye’nin AB üyelik sürecine darbe vurdu. Yolsuzluk algısındaki artış, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini olumsuz etkilerken, AB’nin bu konudaki eleştirileri görmezden gelindi. Aynı zamanda ekonomik reformların yetersizliği, Türkiye-AB ticari ilişkilerini de olumsuz yönde etkiledi.

Göç Anlaşması ve Vize Çilesi: AKP’nin Yanlış Politikalarının Faturası

2015 yılındaki Suriyeli mülteciler krizi, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası oldu. AKP, mülteci krizini iç siyasette koz olarak kullanırken, vize serbestisi gibi önemli taahhütler yerine getirilmedi. Vize serbestisi hakkını elde etmek için yerine getirilmesi gereken 72 kriterden 6’sı sekiz yıldır tamamlanmadı. Vatandaşlarımız Schengen vizesi randevusu almak için dahi ciddi zorluklar ve mağduriyetler yaşarken AKP hükümeti ise, yabancı ülke vatandaşlarının ülkemize vizesiz, süresi geçmiş pasaportlar ve kimlik kartları ile giriş yapmalarına izin veren kararlar aldı.

CHP’nin AB Vizyonu

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler, Türkiye’nin AB hedefini canlandırmak ve müzakere sürecini yeniden başlatmak için güçlü reformlar yapacağız. AKP’nin Türkiye’yi AB yolundan uzaklaştıran politikalarını geride bırakacak; demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve yolsuzlukla mücadelede köklü adımlar atarak Türkiye’yi yeniden AB ile uyumlu hale getireceğiz. Türkiye’nin hedefi ne BRİCS ne de Şanghay İşbirliği Örgütü değildir. CHP iktidarında, Türkiye’nin AB üyelik hedefi gerçek bir politika olarak ele alınacak ve bu süreç Türkiye’nin demokratik, ekonomik ve sosyal kalkınmasında yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır.