Kadınlar, insanca çalışma şartları ve onurlu bir yaşam için bir buçuk asır önce 8 Mart’ta şanlı bir direniş başlatmışlardır. Bu şanlı direniş kadına ve insanlığa, iş siyaset ve sosyal alanda henüz yetersiz olan çeşitli haklar kazandırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün önderliğinde kadına, sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında ve siyasette çağının çok ötesinde haklar kazandırmıştır. Ulu Önder Atatürk’ün de dediği gibi, güçlü bir millet olmanın yolu kadınların her alanda yükselmelerini sağlamaktan geçmektedir.
Bugünkü “istikrarlı” zihniyetin kadına biçtiği “evinin kadını, çocuğunun annesi, evinde oturan, kocasının eline bakan” rol ve çağdışı yaklaşımlar ülkemizde kadının sömürülmesini ve istismarını bir anlamda meşrulaştırmaktadır.
Ülkemizde son on dört yılda halkımızın gelenekleri, inançları ve gelişmişlik düzeyi değişmediği hâlde kadına yönelik şiddet yaklaşık yüzde 1.400 artmıştır, cinsel tacizler yüzde 450 oranında artmıştır. 2011 yılında kadın cinayetleri sayısı 121 iken 2016 yılında maalesef 328’e çıkmıştır. Bu cinayetlerin maalesef yüzde 50'si olağanüstü hâl uygulaması döneminde ortaya çıkmıştır.
Bu rakamlar, suçların önlenmesinde sadece ceza yönteminin caydırıcı etkisinin olmadığını, kadınlara yönelik şiddetin ve cinsel istismarın istikrarlı bir şekilde arttığını gösteriyor.
Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar suçlarının engellenmesi için verdiğimiz yasa tekliflerine göz ucuyla dahi bakmayan AKP’nin, kutuplaşmayı ve şiddeti körükleyecek olan tek adam rejimini getirmek için harcadığı çabaya halkımız şahit olmuştur.
Başkanlık sistemi; kutuplaşmaya, şiddete, kadın cinayetlerine, cinsel istismara ve ekonomik şiddete çare olacak mıdır?
Kadınlarımız, dertlerine deva olmayan bu Anayasa değişikliğine "Hayır." diyeceklerdir.
Yaşamın her alanında kadınların eşitliği için ve emeğin sömürüsüne karşı mücadelede kadınların yanında olmaya devam edeceğiz.
Bu duygularla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlar, saygılar sunarım