Yönetmeliğe dayanak gösterilen Seferberlik ve Savaş Hali Kanununun yürürlüğe girişi üzerinden 41 yıl geçmiş ve Anayasa bu süreçte 20 kez değiştirilmiştir. Temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bu düzenlemenin Anayasaya aykırılık sebebiyle geri çekilmesi bir zorunluluktur diyen CHP Aydın Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Süleyman Bülbül, “Tek adamın imzası ile ülkenin tüm imkanlarının seferber edilmesine imkân veren bu düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir” dedi. 

“CUMHURBAŞKANI CANI İSTEDİĞİ ŞEKİLDE DEVLET İMKANLARINI SEFERBER EDEBİLECEK” 

Tek kişinin ülkenin tüm imkanlarını seferber etme yetkisini alması kabul edilemez diyen CHP’li Bülbül, “Anayasal hak ve özgürlükleri tanımayan ve meri Anayasayı rafa kaldıran AKP iktidarı, yargı reformu paketleri adı altında güvenlik ve özgürlük ikileminde korku iklimini genişletmek ve muhalif sesleri susturmak amacıyla hukuk devleti, demokrasi, özgürlük dışı Anayasal hak ve özgürlüklerin kullanımına engel olucu bir kısım yasal düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirmeye devam etmektedir. 

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 34 yıldır yürürlükte bulunan Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü’nü yürürlükten kaldırdı ve Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği’ni bir gece yarısı Resmî Gazete’deyayımladı.

Yapılan düzenlemeyle, daha evvel Bakanlar Kurulu kararıyla alınan seferberlik ve savaş hali ilanı kararı, tek başına Cumhurbaşkanı tarafından alınabilecek. Bu durum açıkça, Anayasanın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmüne ve Anayasanın 15. maddesinde yer alan “…durumun gerektirdiği ölçüde”ibarelerine aykırıdır. 

Demokratik değerleri ve Anayasal düzenlemeleri yok sayan bu gelişmenin arkasında duran sebepleri görmemiz gerekmektedir. Temel hak ve özgürlükleri her fırsatta yok sayan siyasi iktidar, kendi varlığı bakımından tehdit gördüğü tüm barışçıl eylemleri, hiçbir sınırlama ve denetime tabi olmaksızın canının istediği şekilde “Seferberlik”, “Kalkışma”, “Ayaklanma” ve “Savaş Hali” gibi isimlerle nitelendirebilecek ve devletin tüm imkanlarını bu uğurda seferber edebilecektir. Aynı zamanda tek kişi, ülkenin tüm imkanlarını seferber etme yetkisini alırken temel hak ve özgürlükleri kısıtlayabilecek ve yurttaşların mülkiyet haklarına müdahale ve sınırlama açısından olağanüstü yetkilere sahip olacaktır” ifadelerini kullandı. 

“TEK ADAM BARIŞÇIL EYLEMLERİ KALKIŞMA VE AYAKLANMA OLARAK NİTELENDİREBİLECEK”

Söz konusu düzenlemenin zamanlamasının bir tesadüften ibaret olmadığını ifade eden CHP’li Süleyman Bülbül, “Gelinen noktada, yurttaşların Anayasa’nın 34. Maddesi ile korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanırken terör kalkışması gerçekleştirmekle itham edilebileceği bir korku iklimine doğru sürükleniyoruz. Artık Cumhurbaşkanı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu uygulamak isteyen barışçıl gösterilere “Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren davranışlar var, kalkışma var, bu nedenle seferberlik ilan ediyorum” diyebilecek.

Geçtiğimiz dönemde, en çok kötüye kullanılan yetkiler OHAL yetkileri olmuştur. Seferberlik yetkileri de bu çerçevede kötüye kullanıma açık birçok alanı düzenlemektedir. Bunlar, öngörülebilir ve ölçülü biçimde düzenlenmeli akabinde tek adamın hakimiyetinden çıkarılmalıdır. Diğer yandan, kalkışma ve ayaklanma gibi muğlak ifadeler, kanun ve yönetmelikte tanımlanmadığından yoruma muhtaç ve Anayasaya aykırı niteliktedir. AKP, her ne kadar bu düzenlemenin usuli bir değişiklik ve güncelleme olduğundan söz etse de bu düzenleme açıkça Anayasaya aykırı bir düzenleme olup hukuk devleti, demokrasi ve özgürlüklere yönelik bir müdahale olarak görülmelidir. 

Geçtiğimiz günlerde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve iktidar ortağı MHP lideri Bahçeli’nin yaptığı açıklamalara bakıldığında, Gezi Parkı ve Kobani gibi örgütlü protestoların kalkışma olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu itibarla, söz konusu düzenlemenin zamanlamasının bir tesadüften ibaret olmadığı açıktır. Yapılan düzenleme neticesinde AKP Genel Başkanı Erdoğan, örgütlü barışçıl eylemlere karşı “Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşürüyor, seferberlik ilan ediyorum.” diyebilme ve “bastırma” adı altında olağanüstü yetkiler kullanma olanağını da tekeline almış durumdadır” dedi.

“TERÖRLE BAĞLANTILI DENİLEREK GÖREVLERİNDEN ATILAN KHK’LILARIN SİLAH ALTINA ALINMASI BÜYÜK BİR ÇELİŞKİDİR”

KHK’lıları kamu görevlerinden terörist yaftası ile atan iktidar, seferberlik halinde “terörle iltisaklı” dediği kişileri vatan savunmasına alacağını belirtmektedir diyen CHP’li Bülbül, “Yönetmelikte yer verilen bir başka tartışmalı hüküm, 375 sayılı KHK’nın geçici 35. maddesinde belirtilen; terör örgütü ile ilişkiyi içeren mensubiyet, iltisak yahut irtibatın mevcut olduğu durumlar sebebiyle kamu görevinden çıkarılanların yedek personel kaynağına alınacağını belirten düzenlemedir. Yönetmelik ile yedek personel kaynağına alınacağı belirtilen KHK’lılar, terörle iltisaklı olduklarından bahisle görevinden çıkarılan ve özel güvenlik şirketi çalışanı dahi olmasına izin verilmeyen kişileri kapsamaktadır. 

Bu çerçevede, KHK’lıların hem terörle bağlantılı olduklarından bahisle görevlerinden çıkarılması hem de seferberlik-savaş hali gibi durumlarda silah altına alınması büyük bir çelişki yaratmaktadır. KHK’lıları kamu görevlerinden terörist yaftası ile atan, iç hukuk yollarını kapatan, yıllarca OHAL komisyonlarda hak arama özgürlüğünü ihlal eden ve hak ihlallerine sebep olan iktidar, seferberlik halinde “terörle iltisaklı” dediği kişileri vatan savunmasına alacağını belirtmektedir. Bu kişiler terörist ise neden eline silah vererek vatan savunmasına imkân tanıyorsunuz? Bu kişiler terörist değilse ve aidiyetine güveniyorsanız neden kamu görevinden çıkarıp terörist damgası ile yaftaladınız?” diye sordu. 

“ANAYASA MAHKEMESİ YARGISINDAN KASITLI OLARAK KAÇINILMAKTADIR”

Bu yönetmeliğin hukuki bağlamda geçerliliği olmadığını savunan CHP’li Bülbül, “Parlamenter rejimde bakanlar kurulu tarafından çıkarılan tüzüğün karşılığı 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir. Ancak söz konusu düzenleme, Cumhurbaşkanı Kararı ile yönetmelik olarak Resmî Gazete’de yayımlanmış olup yargısal denetimi Danıştay tarafından yapılmaktadır. CBK’ların yargısal denetimi ise Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmaktadır. Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği adıyla çıkarılan düzenleme bakımından Anayasa Mahkemesinin yargısal denetiminden kaçınıldığı ortadadır. Bu haliyle, söz konusu yönetmeliğin hukuki bağlamda bir geçerliliği olmayan, yok hükmünde bir düzenleme olduğu ortadadır.

Anayasa’da Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde “Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz.” hükmü karşısında, seferberlik yönetmeliğinde temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını içeren maddeler olması karşısında kanunla belirlenmesi gereken yönetmelikle yapılmış olup bu husus, Anayasa’nın 2, 11, 12, 13, 15, 19, 104. maddelerine aykırıdır” ifadelerini kullandı.

“CUMHURBAŞKANINA SINIRSIZ YETKİ VEREN BU DÜZENLEME KABUL EDİLEMEZ”

CHP’li Süleyman Bülbül, “Yönetmeliğe dayanak gösterilen Seferberlik ve Savaş Hali Kanununun yürürlüğe girişi üzerinden 41 yıl geçmiş ve Anayasa bu süreçte 20 kez değiştirilmiştir. Temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bu düzenlemenin Anayasaya aykırılık sebebiyle geri çekilmesi bir zorunluluktur. Söz konusu düzenlemenin yalnızca bir uyarlamadan ibaret olduğunun kabulü mümkün değildir. Yönetmelik, açık bir biçimde tüm yetkilerin cumhurbaşkanına kayıtsız ve şartsız biçimde devrini sağlamakta, Cumhurbaşkanına sınırları belirsiz olağanüstü yetkiler tanımaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüz ve muğlak bir biçimde sınırlandırılmasına yol açan, tek adamın imzası ile ülkenin tüm imkanlarının seferber edilmesine imkân veren bu düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir” açıklamasını yaptı.