İşsiz doktoralılar ve doktora öğrencileri

Eleştirel düşünceyi kampüslerin dışına yollayan, yüzlerce akademisyeni ihraç eden, eş-dost-akraba kadrolaşmasıyla üniversiteyi belediye gibi yöneten AKP, entelektüel merakı ve çalışma disiplini olan birçok liyakatli insanı akademiden dışlıyor

GÜNDEM 21.07.2019, 15:22
İşsiz doktoralılar ve doktora öğrencileri

TÜİK’in 2019 verilerine göre 899 doktora mezunu işsiz statüsünde. Resmi işsizlik rakamlarının belirlenmesi üzerindeki şaibeyi düşünürsek, bu sayının çok daha fazla olduğu açık. Doktora gibi zorlu bir sürece giren insanların -en azından büyük bir bölümünün- daha iyi bir işe sahip olmak için değil, akademide ilerleme fikriyle yola koyulduğunu da kabul ettiğimizde, bu rakamın sadece ülkenin çöken ekonomisiyle alakalı olmadığını söyleyebiliriz.

Doktor ünvanlı yüzlerce insanın akademi dışında kalmasında en büyük payı AKP tipi üniversite alıyor. Eleştirel düşünceyi kampüslerin dışına yollayan, yüzlerce akademisyeni ihraç eden, eş-dost-akraba kadrolaşmasıyla üniversiteyi belediye gibi yöneten AKP, entelektüel merakı ve çalışma disiplini olan birçok liyakatli insanı akademiden dışlıyor. Bu insanların bir kısmı ise, inancını kaybettiği ve emeklerinin karşılığını alamayacağını düşündüğü için henüz yüksek lisansta ya da doktoranın başında kendiliğinden alandan çekiliyor.

Bunların yerine ise, üniversiteden yeni mezun olmuş ve hangi memurluğa kapak atacağına karar verememiş yeğenler, kuzenler, teyze çocukları uygun üniversitelere yerleştiriliyor. Kadroyla beraber yüksek lisansa da başlayan bu torpilspor taraftarlarına, yabancısı oldukları akademik yükümlülüklerde de bir hayli yardım ediliyor. Yani, liyakatli insanlar çemberin dışına atılırken, bağlamsız insanlardan akademisyen yaratılmaya çalışılıyor.

Klavye hırpalamak muteber değil

 İşsiz doktoralılar kadar, doktora öğrenciliğinin biçimlerinden de bahsetmek gerekir.

Bunlardan birisi çalışarak aynı anda doktora yapmak. Doktora süreci, çok yoğun bir okuma ve araştırma faaliyeti gerektirdiğinden, herhangi bir işte çalışarak doktora tezi yazmak, ancak işten arta kalan zamanlarda, arta kalan enerji ve zihin açıklığıyla çalışarak mümkün oluyor. Tezin nihayete erdirilmesinin zorluğu ve belirsizliği ile ilgili mizahın sosyal medyada külliyat hâline gelmesinin de anlattığı gibi, zaten “sıkıntılı” bir dönem olan tez dönemi, işle birlikte yürütülünce insanların hayatlarını esir alıyor.  

En az bunun kadar zor olan bir diğer bileşim ise, işsiz doktora öğrenciliği. Burada zaman konusu çözülmüş gibi görünse de, devreye parasızlık –yumuşatıp öğrenci tarzı yaşam diyelim- ve toplum baskısı giriyor. Yirmili yaşların sonu ile otuzlu yaşların başında olan bir doktora öğrencisi için, öğrenci yaşamını devam ettirmek, hem kendisini hem de çevresini “geren” bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Doktora öğrenciliği –çeşitli freelance işlerden para kazanılsa dahi- işten sayılmadığı için, “gerçek hayat”la alakası olmayan konularda “deli gibi” okuma yapıp, sabah akşam bilgisayarın başında “klavye hırpalamak”, başta aile olmak üzere, çevre tarafından pek de muteber sayılmıyor. Akranları ev araba alıp, şirkette bir iki basamak yükselip, çoluk çocuğa karışırken, bu yaşa kadar bir baltaya sap olamamış doktora öğrencimiz, bir olgunlaşamama problemiyle damgalanıyor zihinlerde. 

Çürütülen akademik ortam

Bourdieu'nun Akademik Aklın Eleştirisi'nde açıkladığı gibi, akademik eğitimin ileri aşamaları bir oyun alanı olarak kodlanıyor. Kültürel ve ekonomik sermayesi yüksek bir ailede bu alan daha uzun süre muhafaza edilirken, dezavantajlı konumda bulunan gençler, gerçeklik duvarına çok daha erken yaşlarda çarpıyor. Çalışılan alanda yetkinleşmek için gereken uzun erimli çalışma/okuma/araştırma süresi, “hayata atılma” gerekliliğin ağırlığı altında yavaş yavaş yok oluyor.  

Tabii ki, burada da AKP'nin üniversitelere yönelik saldırısının etkisi var. Belki de doktora öğrenciliğinin en avantajlı biçimi olan araştırma görevliliği, ilk önce 50/D statüsüyle ağır bir yara aldı. Bu maddeye göre, doktorası biten araştırma görevlisinin kadrosu da iptal ediliyordu. Böylece Neo-liberal üniversite modeline uygun bir akademik ortam yaratılacaktı. Ki bunda bir miktar başarı da sağlandı. Ardından ise, AKP'nin üniversitelere yönelik siyasi saldırıları başladı ve yukarıda aktardığımız gibi, kadroya girmenin farklı gereklilikleri, kadrodan atılmanın çeşitli kriterleri peyda oldu.  

Böyle bir dönemde üniversitede asistanlık da dikensiz bir gül bahçesinde çalışmak anlamına gelmiyor. Ancak her ne şekilde olursa olsun, doktora yapmanın ya da doktoralı olmanın, bir işsizlik istatistiği olmanın ötesinde ciddi sorunları var. Bu sorunların odağında ise, çürütülen akademik ortam geliyor. Bütün bunlara rağmen, içindeki daemon'a teslim olan, inandığının peşinden giden insanlar, geleceğin –adını hak eden- akademisini var edecekler. Mehmet Fatih Traş'ın ideallerinin yaşadığı bir akademiyi.

Yorumlar (0)