İsmail Saymaz: Bugün Başımıza Gelenlerin Sebebi Yeni Osmanlıcılık Politikasıdır

Dün gece Türkiye’nin iç ve dış siyasetine dair önemli konuların konuşulduğu Habertürk Gündem programında Gazeteci Yazar İsmail Saymaz rüzgarı esti.

GÜNDEM 31.10.2019, 15:25 31.10.2019, 15:45
İsmail Saymaz: Bugün Başımıza Gelenlerin Sebebi Yeni Osmanlıcılık Politikasıdır

Gazete Kritik'ten Melis Çivici'nin haberine gör, dış politikada bir süredir tartışılan Türkiye yakın tarihi ve günümüz kıyaslaması, programın ana başlıklarından biriydi. Gazeteci İsmail Saymaz konuşmasına, Kamuoyu Araştırmacısı İhsan Aktaş’ın AKP öncesi dönemi kastederek, “Bundan 20 sene evvel Amerika’da küçük bir haber çıksa Türkiye’de büyük bir etkisi olurdu” söylemini tarihsel örneklerle temellendirerek çürütmekle başladı. Saymaz, “1974’te Johnson Mektubu geldiğinde İsmet Paşa cevap verdi, ağustos ayında Kıbrıs’a hava harekatı düzenlendi o mektuba rağmen. Bir diğer örnek 1974’te Bülent Ecevit. Amerika’dan haber gelince ürkmedi, çıktı ve adayı aldı. Sadece Kıbrıs meselesi değil, haşhaş meselesinde de Türkiye’ye ambargo konuldu. Ecevit’in yarım bıraktığını bu sefer Demirel tamamladı. 1075’te Türkiye’deki 21 Amerikan Üssü’nü kovdu. 1978’de Amerika bu ambargoyu Türkiye’nin ricasıyla minnetiyle değil, kendi kendine kaldırmak zorunda kaldı. 90’ların en berbat döneminde Kardak’a da operasyon yapıldı. Üstelik bu dönem hükümetin en zayıf olduğu dönemdi. Bu dönem, Bülent Ecevit Hükümeti’nde Türkiye Suriye topraklarına tank bile sokmadan, Öcalan’ı oradan çıkartmayı başarıp, Rusya’nın onu saklamayacak hale gelmesini sağlayarak, Yunanistan’a ve İtalya’ya baskı uygulayarak yakaladı. Dolayısıyla Amerika’dan korkmayanlar vardı ve bunlar İsmet Paşa gibi, Bülent Ecevit gibi, Süleyman Demirel gibi gereğini yapan siyasetçilerdi. O tarihsel şahsiyetlerin hakkını da teslim ederek, AKP’den geriye doğru bir tarih yazmanın adil, doğru ve gerçek olmadığını düşünüyorum. AKP’nin bugünden geriye doğru yazmak istediği tarih doğru değil. Ancak kendinizi tatmin edersiniz, böyle bir tarih yok. Bu topraklarda İsmet Paşa da, Bülent Ecevit de Amerika’ya karşı ciddi tavır aldılar, Amerikanlığın karşısında gerilemediler. 1998’de Ecevit hükümetinin başardığını AKP en güçlü devrinde yapamadı” diye konuştu.

Türkiye’nin dış ilişkilerinde yaşadığı başarısızlıklara da değinen Saymaz, “Türkiye dış ilişkilerinde hiç olmadığı kadar çaresiz. Amerika’da lobi gücünü hiç bu kadar kaybetmemişti. Örneğin 1984’te Ermeni tasarısı Şükrü Elekdağ’ın büyükelçi olduğu dönem çok etkili bir şekilde gündeme geliyor. Bunun üzerine o dönem Türkiye’nin oluşturduğu komitenin başında bir başka monşer Sayın Onur Öymen var. Onur Öymen öncülüğündeki heyet Amerika’ya gidiyor, 150 tane senatörü Türkiye’ye getirip bilgilendiriyor. Bunun üzerine biz senatoda o oyunu bozuyoruz. 2010 Senesinde aynı olay Namık Tan döneminde tekrar gündeme geldi, alt komitede görüşüldü. Küçük bir oy farkıyla geçirildi ama senatoya taşınamadı. Yani Türkiye 1984’te ve 2010’da bunu iki kez püskürtmüş zaten. Burada kimin desteğini almış peki? Büyükelçilerin tamamı Yahudilerin desteğini aldıklarını söyledi. O dönemde Ermeni lobisinin ve Rus lobisinin karşısında bize en çok desteği veren Yahudi lobileriydi, fakat biz en son İsrail’le köprüleri attığımız, Türkiye’ye tarihsel olarak destek veren İsrail lobisi elini eteğini çektiği ve bizim de lobi yapma gücümüz kalmadığı için bugün çaresiz haldeyiz” dedi.

 “TÜRKİYE’Yİ BU TEHLİKELİ YALNIZLIKTAN ÇIKARACAK HARİCİYE KADROLARI İŞ BAŞINA GELMELİ”

AKP hükümeti döneminde iç ve dış siyasetin birbiriyle bağlandığını belirten İsmail Saymaz, dış siyasetin iç politika konusu haline getirilmesini eleştirdi. Kullanılan dilin içeride de bölünmelere sebep olduğunu ifade eden Saymaz, “AKP iç ve dış politikayı fazlasıyla birbirine karıştırdı. Mısır Türkiye’nin iç konusu, Suriye Türkiye’nin iç konusu haline geldi. Türkiye’de bir seçim öncesinde Erdoğan ‘Sisi’ye mi oy vereceksiniz Ekrem İmamoğlu’na mı?’ dedi. Hem dış dünyada yalnızsınız, hem içerde cephe bölünüyor. Böylece içerde operasyona öyle veya böyle destek veren muhalefeti de düşmanlaştırarak içerdeki birliği yok ediyorsunuz. Dolayısıyla artık AKP iktidarının dış politikayı içerdeki siyasetin konusu yapmaktan vazgeçmesi gerekir. Çünkü dışardaki yalnızlık içerdekiyle birlikte giderek katmerleniyor”

Deneyimli gazeteci Amerika ve Türkiye ilişkilerinin gerilemesinde yanlış uygulanan diplomasinin etkisi olduğunu vurgularken, “Doğrudur Amerika’da bir Türkiye karşıtlığı var. 30’larda Yahudi nefreti ne ise bugün Türk nefreti o. Bugünlerde Avrupa’nın ve Amerika’nın yükselen sağ popülizminin aradığı dış düşman biziz. Ve burada Recep Tayyip Erdoğan odağa konulmuş durumda. Türkiye 3’üncü dünya ülkesi olarak gösterilecek ve Erdoğan da onun diktatöryal unsuru olarak tanıtılacak. Ama biz bunun karşısında çaresiz olmamalıyız. Burada çare yeni baştan diplomatik yolların denenmesi. Sayın Büyükelçimiz senatör Graham’a tweet atmış. Serdar Kılıç’a saygım sonuz ama büyükelçi de tweet atıyorsa biz bırakalım bu işleri. Büyükelçi tweet atarak bu sorunu çözemez ki, onu da bırak biz atalım yani. Büyükelçi orada kamuoyu oluştursun, orada en azından 1984’te Onur Öymen’in denediği yol denensin. Ben bunun denenmediğini, sadece Trump dostluğuyla işlerin yürütülmeye çalışıldığını görüyorum. Bizde şöyle bir adet başladı; bütün kurumsal yaklaşım ve roller bir kenara atıldı, işler dostlukla yürütülmeye çalışılıyor. Kurumsal ilişkileri bir kenara bırakıp liderler arası ilişkilerle Türk-Amerikan ilişkilerini yürütmenin imkanı kalmadı. Biz bugün Türk-Amerikan ilişkilerinden söz etmiyoruz, Erdoğan-Trump ilişkilerinden söz ediyoruz. Amerikan Senatosu’nda Türk-Amerikan Dostluk Grubu var, üye sayısı 109. Bahsi geçen iki tasarı görüşülüyor, Türkiye lehine birinde 11 oy, öbüründe 16 oy çıkıyor. Türk-Amerikan Dostluk grubunun 109 üyesi var, nerede bunun 90’ı? Türkiye uzun süredir kongreyle ilişkisini koparmış, senatoyla ilişkisini koparmış, lobi gruplarıyla ilişkisini koparmış, sadece Trump’la ilişki var. Bizim şu an Amerika’da tek dostumuz Trump. Tek dostumuz da o olunca her kahrına katlanıyoruz. Türkiye’yi bu tehlikeli yalnızlıktan çıkaracak hariciye kadrolarının derhal iş başına gelmesi lazım. Bu iş Egemen Bağış’la, Merve Kavakçı’yla, Şaban Dişli’yle olmaz. Türkiye’de Türk’e Türk propagandası yaparak, zaten var olan Amerikan karşıtlığı ile Türkiye’yi giderek Rusya’ya doğru itmek, kurulduğumuz gün ve bugün itibariyle uygun bir yönelim değildir” ifadelerini kullandı.

Programda Esad’la diplomatik ilişki kurulup kurulmamasına dair çıkan tartışmada Saymaz ilişkilerin tekrar kurulması gerektiğini belirterek, “Aynı şeyler Saddam için neden ileri sürülmedi? Saddam da bir dolu kürdü kimyasal gazlarla zehirledi, kendi yurttaşlarını katletti. Onlar iki kuşak halinde Türkiye’ye geldiler, Türkiye sınırındaki kamplarda kaldıktan sonra geri döndüler,  Türkiye Saddam’ın katil olduğunu bildiği halde ilişkilerini sürdürdü” ifadelerini kullandı.

“TEMEL PROBLEM CUMHURİYET’İN KİMSESİZLERİNİN, CUMHURİYETİN SAHİBİ OLAMAYIŞIDIR”

Türkiye’nin uyguladığı dış politikalar sonucu yaşadığı göçmen sorunu ve ekonomik sorunlara dair de değerlendirmelerde bulunan Saymaz, “Bugün başımıza gelenlerin sebebi Yeni Osmanlıcılık politikasıdır, ümmetin liderinin Türkiye olacağı vehmidir. Bugün ben bu belayla baş başayım ve nasıl kurtulurum diye düşünüyorum” dedi.

Deneyimli gazeteci, Türkiye’de algısı değişen Cumhuriyetçi-Muhafazakar kavramlarına dair yanlış bilinenleri de anlatarak, “Atatürkçüler İzmir’de ve Türkiye’nin Batı illerinde doğmuş imtiyazlı sınıflarına mezun insanlardır ve muhafazakarlar ülkenin en yoksul kesimlerinden gelirler algısı tamamen yanılsama. Ben temel problemi, Cumhuriyet’in kimsesizlerinin Cumhuriyet’in asıl sahipleri olamayışında görüyorum. Asıl Cumhuriyet’in sendikasızlar, atanamayan öğretmenler, atanamadığı için intihar edenler, asgari ücretliler, memurların temel hak mücadelesinden geçtiğine inanıyorum” diye konuştu.

Yorumlar (0)