DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: "İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede"

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Şu anda gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevlerimizde bulunan kimse yok” sözlerine tepki gösterdi. Doğan, TBMM Genel Kurulu’nda; “Bütün basın kartlarının kontrolü de İletişim Başkanlığı’nda, Adalet Bakanı haklı. Kime soruyor, kimin gazeteci olup olmadığını; mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığı’na soruluyor. İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede… İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı” dedi.

GÜNDEM 22.12.2023, 15:41
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: "İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede"

DEM Parti Sözcüsü, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, TBMM Genel Kurulu’nda; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Doğan, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bütçe artışının seçim dönemine denk gelmesini, CHP Karabük Milletvekili sormuş. ‘Neden böyle bir artış oldu’ diye. Kendisine bir yanıt gelmiş, son derece pervasızca. ‘Depremlere’ bağlanmış. Yurttaşların bütçe hakkına saygılı davranalım ve özellikle İletişim Başkanlığı’nın bütçelerinin, kalemlerin; nereye, nasıl harcandığını, kimin için harcandığını açık ve şeffaf bir sicimde kamuoyu ile paylaşalım ki kimsenin aklına başka şeyler gelmesin.

Kurulduğu günden bu yana İletişim Başkanlığı, yalanı hakikat gibi gösterme, inandırma ve yayma başkanlığı gibi davranıyor. Propaganda başkanlığı yapıyor. Yetmiyor; neyi, ne kadar, nerede, ne zaman, nasıl, kimin için söyleyeceğimize karar vermek isteyen bir başkanlık performansı sergiliyor.

Harcamalara bakın. İletişim Başkanlığı deprem sebebi ile olduğunu iddia ettiği o bütçe kalemlerini acaba hangi aylara göre baktığınızda deprem sebebi ile harcamadığını göreceksiniz.

Madem ilk andan itibaren deprem bölgesindeydi, ilk andan itibaren 24 saat hizmet verecek şekilde deprem bölgesine ulaşıldı… O halde ben de buradan soruyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat kendisi yaptığı bir basın toplantısı ile Adıyaman’da, depremin 22. gününde neden helallik istedi? Neden, ‘Adıyaman’da ilk birkaç gün arzu ettiğimiz etkinlikte çalışamadık, bu yüzden sizden helallik istiyoruz’ dedi?

Bütçe artışı nedenlerinden biri de kurtarma ekiplerinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan mobil iletişim merkezleriymiş. Bunları yazarken hakikaten hiç hicap duymuyor musunuz? Hangi mobil iletişim merkezlerinden bahsediyorsunuz? Üstelik bunu o günleri yaşayan insanların hayatta kalanların yüzüne baka baka söylemeye devam ediyorsunuz. 11 şehir, onlarca mahalle ile birlikte yok oldu. Adeta haritadan silinen yerler var. 10-15 saat sonra, dünyanın çeşitli yerlerinden arama kurtarma ekipleri, gönüllü biçimde Türkiye’ye ulaştılar. Ama devlet yoktu. Yetkililer koordine olamamıştı. Havaalanında plansızlıktan dolayı bekletildiler.

Tüm teçhizatları ile gelen arama kurtarma ekipleri, 40 saatten önce çalışmaya başlayamadığı ama o ekiplere çevirmenlik yapan insanlar anlattı. Nerede anlattı biliyor musunuz? İletişim Başkanlığı’nın bizzat engellemeye çalıştığı medya sayesinde öğrendik ki insanlar ses vere vere öldüler. Ses araya araya bekleyerek öldüler. Bunu engellemeye çalıştığınız medya sayesinde öğrendik. Tanıkları o günlerin, depremzedeler, deprem bölgesine arama kurtarma ekibi olarak giden gönüllüler, madenciler anlattı, ‘Cehennemi gördük’ dediler. Siz mi sardınız depremin yaralarını?

Sorun, okuyun, araştırın; yasaklamaya, kısıtlamaya, engellemeye, hapsetmeye çalıştığınız o gazetecilerin haberlerine, söyleşilerine bir bakın. Hakikati ulaştırmaya çalışan gazetecilerin haberlerini izlediğinizde göreceksiniz, kim sardı yaraları? Hatay’a resmi arama kurtarma ekipleri dördüncü gün gidebildi. Bölgeye ilk ulaşan madenciler; yaşamsal önemi olan saatler, dakikalar hatta günler boyunca enkaz altında bırakılan birçok insanın hipotermi nedeniyle öldüğünü, yine onlar sayesinde öğrendik. Kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde öğrenemedik. Siz de hakikati aslında, kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde değil; kısıtlamaya çalıştığınız medya sayesinde öğreniyorsunuz. Biliyoruz gizli gizli, içten içe nasıl baktığınızı, nasıl takip ettiğinizi gayet iyi biliyoruz.

Bir de demiş ki İletişim Başkanlığı; ‘Yerli ve yabancı basın mensuplarının işlerini kolaylaştırmak için harcanmış olan…’ Gazeteciler için ne yapıldı? Mesela depremde kaç gazeteci öldü? İletişim Başkanlığı’nın işi ya veri açıklamak. Kaçı yaralı? Kaçı ekipmanını kaybetti? Şu anda yerel gazeteler basılabiliyor mu, deprem bölgesinde? Depremde kaç kişi hayatını kaybetti, hala kayıplarını arayanlar nasıl bulacaklar yakınlarını? Deprem sonrasında kaç kişi engelli hale geldi? Kaç çocuk ebeveynlerini kaybetti? Kaç insan, kaç kiracı evsiz kaldı? 2019 verilerine göre 1,6 milyon kişi yaşadığı bilinen Hatay’da bugün kaç kişinin yaşam mücadelesi verdiği bilinmiyor. Önce bu veriler açıklansın.

Veriler açıklanmaz tabii ki… Kontrolünüzdeki medya; acil yardımdan, insani ihtiyaçların karşılanmasına, temiz suya erişime, sağlık ihtiyaçlarının giderilmesine kadar her şey yolunda propagandası yapar. Ama yetmek, o kadar ki depremi, Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde adeta propaganda materyali olarak kullanmak üzere uzun metraj bir film çekimi… Yıkıntılar arasına bir set kuruldu. Bu mu? Cevap olarak, ‘Stratejik iletişim faaliyetlerine harcanmış’ deniyor, artan bütçe. Bu mu stratejik iletişim faaliyeti, yıkıntılar arasına kurulan film setiyle, ‘Biz böyle sardık depremde yaraları’ deyip uluslararası medyaya göstermek istediğiniz bu mudur? Böyle mi kolaylaştırdınız siz işleri?

Üç ay süreyle OHAL ilan ettiniz, twitter’i engellediniz, hayati bir yardımlaşmayı engellediniz. Oluşan grupları, insanları son olarak ‘buradayız, ses veriyoruz’ dedikleri tek araç, sosyal medya araçlarıydı. OHAL ilanı sayesinde bunun da kontrolünü ele geçirdiniz. Bunu da ilk kez görmedik.

İletişim Başkanlığı diyor ki, ‘Deprem bölgesindeki basın mensuplarına sahada destek oldum.’ Fiziki saldıran uğrayan, linçe uğrayan… O kadar uzun ki liste. Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘İçeride tutuklu gazeteci yok.’ Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da sayısız kez dedi. Hatta yılların gazetecileri yok sayıldı, mevcut İletişim Başkanlığı sayesinde. Bütün basın kartlarının kontrolü de İletişim Başkanlığı’nda. Adalet Bakanı, haklı. Kime soruyor, kimin gazeteci olup olmadığını. Mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığı’na soruluyor. İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede. Mahkemeler de İletişim Başkanlığı’ndan gelen bu yazıya göre karar veriyorlar. Bunları bizzat yaşayan gazetecilerden dinledik. Ara karar çıkartıldı, bazı gazeteci arkadaşlarımız için.

İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı. Bunlardan bir tanesi Dicle Müftüoğlu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin eş başkanı. Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda. Kendisi hapiste. Adalet Bakanı’na sorarsak değil. Adalet Bakanı’na göre 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartı ile ilgili açtığı davayı kazanan sevgiyi Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman. Adalet Bakanı’na göre Nadire Mader de gazeteci değil. Adalet Bakanı’na göre Tuğrul Eryılmaz da gazeteci değil. Çünkü İletişim Başkanlığı diyor ki, milli güvenlik gerekçesi ile Tuğrul Eryılmaz’ın daimi sarı basın kartı iptal edildi. Nasıl bir milli güvenlik gerekçesidir bu. Gökçer Tahincioğlu’na sarı basın kartı davasında, dostane çözüm arayışına gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye…

İletişim Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL olacak. Böylece başkanlığa, 2024 yılı için teklif edilen bütçede, 2019 yılına oranla artış; yüzde 1097 olacak, kuruluşundan bu yana…

Gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan malum, her seçim öncesi bir yıldırma operasyonu yapılıyor, yedi aylık mahpusluğunun ardından 8 Aralık’ta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök’ün sözleri ile bitirmek istiyorum. ‘Kürt gazetecinin’ altını özellikle çiziyorum. Çünkü en önde, her zaman ilk defa alınanlar… Diyor ki, ‘En fazla korktukları şey hakikat. Bu hakikat sonlarını getirecek.’ Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.”

Yorumlar (0)