AKP'nin 15 yıllık yağma ve talan düzeni: Ekonomi böyle batırıldı

Hükümet ekonomideki sorunları dış gelişmelere bağlasa da 15 yıllık dönemdeki uygulamalar devlet kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini net biçimde gösteriyor

GÜNDEM 06.12.2016, 09:13 06.12.2016, 09:13
AKP'nin 15 yıllık yağma ve talan düzeni: Ekonomi böyle batırıldı

Birgün den Barış İnce'nin haberine göre, Dolarda lira karşısında yaşanan soluksuz yükselişle birlikte Türkiye ekonomisinin sorunları kamuoyunda gündemin ilk sıralarına kadar yükseldi. Buna karşın ekonomide yaşanan sıkıntılar AKP’nin sorumsuz yağma politikalarının eseri. İktidara geldiği günden beri sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket eden AKP hükümetleri bir dizi uygulama ile hem devlet kaynaklarını yandaşlara peşkeş çektirdi, hem de halkı daha da yoksullaştırdı.

 

Para ‘sıcak’ geldi, üretim unutuldu

 

» Ülkede üretimin yerini sıcak para aldı. Son faiz artırım sürecinden önce en son 2006 yılında faiz artıran ABD, yaşadığı krizin ardından ise parasal büyüme adımını devreye sokarak tüm dünyayı paraya boğdu. ABD’de faizler düşük tutulunca 2000’li yıllar boyunca küresel sermayenin de yönelimi olarak gelişmekte olan ülkelere sıcak para girişi oldu. Bizim gibi yüksek faiz veren ülkelere yoğun bir giriş yaşandı. Ancak hükümet bu “bolluk” dönemini adeta sefahat ile geçirdi.

 

IMF’ye biat sürdü

 

» Kamusal kaynaklar yandaş kesimlere, yabancı sermayeye peşkeş yoluyla tüketildi. Ülkede kamusal üretimin önü kesildi, sermayeye ve dolayısıyla piyasaya bağımlı bir ekonomi yaratıldı. IMF programına paralel olarak Merkez Bankası bağımsız kılındı. 2001 krizi sonrası döviz kuru da serbest bırakılınca bugün “faiz lobisi” denen şey piyasanın ta kendisi oldu.

 

Kamu kurumları peşkeş çekildi

 

»TÜPRAŞ, Türk Telekom gibi ülkenin kritik öz kaynakları sermayeye peşkeş çekildi. 2007 yılında 4,14 milyar dolara (5,42 milyar TL) özelleştirmesi tamamlanan Tüpraş, özelleştirmenin ardından son 10 yılda 13 milyar TL kâr etti. Asıl vurgun ise Türk Telekom’da yaşandı. 2005 yılında 40 milyar dolar olarak hesaplanan şirketin değeri, 11 milyar dolar gösterildi ve şirketin yüzde 55’lik hissesi 21 yıllığına 6,5 milyar dolara Oger Telekom’a satıldı. Yapılan araştırmalarda şirketin devlete 21 yıllık zararı 90 milyar liranın üzerinde olacak.

 

‘Cazibe merkezi’ dediler...

 

 

 

» Madenler de yandaşlara bir bir peşkeş çekişmeye başlandı. Bakır, gümüş ve alüminyum fabrikaları hızla özelleştirildi. Uluslararası kuruluşlar için de devletin kapıları sonuna kadar açıldı, Türkiye dev ulus ötesi şirkeler için ‘cazibe merkezi’ olarak gösterildi. Ancak satacak şeyler azalınca devlet destekli uçuk projeler devreye girdi. Olmayan adalar yaratmak, kimsenin geçmeyeceği köprüler otoyollar inşa etmek, mega-dev işler yapmak gibi… Bu projelere sermaye, devlet garantisi nedeniyle ilgi gösterdi. Ancak kriz döneminde bu garanti de sorgulanır hale geldi.

 

Yandaşlar kasasını doldurdu

 

» Üretimde strateji belirlenemedi. Yandaşların etkin olduğu inşaat sektörü büyüme için motor güç olarak belirlendi. Bu sektörde AKP çevresinin büyük etkisi olması, rüşvet mekanizmasını da canlandırıyor, hükümetin işine geliyordu. Cengiz-Kolin-Limak gibi yandaş firmalar kasalarını enerji ihaleleriyle, inşaat projeleriyle hızla doldurdu. Yeşil alanlar ve devlete ait korunmadaki alanlar imara açıldı. Bu doğa talanı da sermayeye bir fırsat olarak sunuldu. Patronlar bu yeni fırsatlardan edinebilmek için biat noktasına getirildi. Gelmeyenler de cezalandırıldı.

 

Çiftçiyi küstürdüler

 

» Tarım arazileri imara açıldıkça ülkenin öz kaynaklarından tarım ve hayvancılık geriledi. Tarımda serbest piyasa ekonomisi gübrede-yemde tekeller oluşmasını sağladı. Devlet de çiftçiden aldığı mazota ağır vergiler yükledi. Çiftçinin maliyetleri hızla arttı. Buna karşın bir de tekeller tarafından dayatılan düşük fiyatlar köylüyü küstürdü. . Devletin depoları satıldı, mal stokçulara gitmeye başladı. Çiftçi geçinemez oldu, köyden kente göçün yolu açıldı. Yurtdışı markaları Türkiye’den ucuza aldığı ürünleri markalayıp satmaya başladı. Hayvancılık desteklenmediği gibi fiyat düşürmek adına yurtdışından et ithalatının önü açıldı. Dünyanın en uzak uçları olan Avustralya’dan, Uruguay’dan angus tipi büyükbaş hayvan ithal edildi. Buğdayda nohutta ihracatıyla övünen Türkiye net ithalatçı durumuna düştü.

 

Üretim değersizleştirildi

 

» İnşaata dayalı büyüme doğayı tahrip ettiği gibi bilgiye, teknolojiye, yeniliğe yeteri kadar dayanmadığı için katma değerli üretimin ihracattaki payı gelişmedi. Yüksek katma değer üretmesi beklenen ağır metal sanayinin sanayi içindeki payı sadece yüzde 8’de kaldı. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 3’ü geçemedi. Böyle olunca da yüksek gelir getiren ürünler yerine düşük gelirli ihracat gelişti. Kur farkı ile ihracat dengelenmeye çalışıldı.

 

Halk borçlandırıldı

 

» Ekonomide refah bir türlü sağlanmazken AKP iktidarı döneminde yurttaşlar hızla borçlandırıldı. 2002 yılında yurttaşların bankalara borcu 6,6 milyar lira iken bu rakam 2015 sonunda 385 milyar liraya yükseldi. Geçen sürede tüketici kredisi borcu 135 kat, kredi kartı borcu ise 18 kat arttı.

 

Tüm bunlarla ülkeyi küresel sermayenin kucağına atan, “babalar gibi satarım, her şeyi satarım” diyerek ülkenin öz kaynaklarını savuran Erdoğan ve kurmayları şu anda doların fırlayışını engelleyemiyor. ABD’de sıfır faiz uygulamasından faiz artırma yönelimine girince sıcak para ABD’ye kaçıyor. Yöneticilerin tek yaptığı, yurttaşa dolar bozdurun demek oluyor. Bağımsız ekonomisi olmayan ülkenin bağımsız siyaseti de olamıyor.

Yorumlar (0)