YÖK'ün üniversitelere başarı karnesi vereceği uygulamada nesnellik yok!

Uygulama, beş ana başlıkta ve 42 göstergede olacak. Bu göstergelere ait 2018 yılı verileri ile üniversiteler değerlendirilecek. Her üniversitenin bir yılık performans değerlendirilmesi yılın başında açıklanacak. Uygulamanın üniversitelerdeki rekabet ve nesnelliği artırmaya yönelik yapıldığı söylense de konu uzmanlar tarafından tartışılıyor.

EĞİTİM 31.03.2019, 09:35 31.03.2019, 09:35
YÖK'ün  üniversitelere başarı karnesi vereceği uygulamada nesnellik yok!

Türkiye’de üniversite sayısı 206’ya ulaşırken, Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) göre sayısal büyüme tamamlandı. YÖK bu sebeple üniversitelere her yıl başarı karnesi vereceğini açıkladı.


Uygulama, beş ana başlıkta ve 42 göstergede olacak. Bu göstergelere ait 2018 yılı verileri ile üniversiteler değerlendirilecek. Her üniversitenin bir yılık performans değerlendirilmesi yılın başında açıklanacak. Uygulamanın üniversitelerdeki rekabet ve nesnelliği artırmaya yönelik yapıldığı söylense de konu uzmanlar tarafından tartışılıyor.


Üniversitenin akademik başarı sırası, yabancı uyruklu öğrenci sayısı, mezun olan doktora öğrenci sayısı, üniversitenin doluluk oranı gibi kriterlerin bulunduğu listede ayrıca şunlar da yer alıyor: “Mezunların KPSS ve ALES gibi merkezi sınavlardaki başarıları, teknokent projelerine katılan öğrenci sayısı, YÖK, TÜBİTAK Bilim, Teşvik ve Sanat Ödülleri sayısı, Ar-Ge’ye harcanan bütçenin toplam bütçeye oranı, endüstri ile ortak yürütülen proje sayısı…”

Konuya ilişkin Birgün'den Meral Danyıldız'a konuşan Prof. Dr. Rıfat Okçabol ve Eğitim Sen Genel Eğitim ve Yüksek Öğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, uygulamanın objektif ve nesnel bir şekilde gerçekleşmeyeceğini söyledi.

ÜNİVERSİTELERDE GERİCİ ANLAYIŞ
Uygulamanın nesnel olmadığını savunan Okçabol, kriterleri şöyle değerlendirdi: “Bizim üniversitelerimizin çoğuna üniversite demek mümkün değil. Bütün devlet üniversitelerine bir kişi rektör atıyor. Dolayısıyla bütün üniversiteler şimdi aynı sesi çıkarıyorlar. Piyasacı ve gerici anlayışıyla yürütülüyorlar. Bu maddeler kulağa hoş geliyor başta. Ama şu var, mezun olan doktora öğrenci sayısından bahsediliyor. 2000’li yıllarda Boğaziçi, ODTÜ gibi okullarda YÖK üniversitelerden kendilerini tanıtıcı bilgiler istemişti. Van Üniversitesi de o dönemlerde yeni kurulmuştu. Boğaziçi’nin üç katı doktora veriyordu. Dolayısıyla ne yazık ki Türkiye’de iki üniversitenin niteliği birbirinden farklı oluyor. Eğitim niteliği yüksek olmayan üniversitelerde genellikle daha fazla doktora veriliyor. Çünkü oralardaki arkadaşlar bilimsellikten çok para kazanmak istiyorlar ve para saçıyorlar. Lafta güzel bir kriter olsa da herhangi bir nesnelliği yok.”

Okçabol, YÖK’ün bu ölçümleri sağlıklı yapamayacağını kaydederek, “YÖK ne derse desin bu ölçümleri sağlıklı yapamaz. Zaten uluslararası yayınlara fazla bakılmaması gerekiyor. Master öğrencisinin tezinde bile kabul edilemeyecek yazılar uluslararası dergilerde çıkıyor. Para karşılığı birtakım oyunlar dönüyor.” diye konuştu.

ÖNCELİK BİLİM, İNSAN VE DOĞA OLMALI
Konuya dair fikirlerini paylaşan Bozdoğan ise, üniversitelere dışarıdan yapılan her türlü müdahalenin özerkliği daralttığının altını çizdi. Bozdoğan, “Üniversitelerin temel önceliği o kriterleri karşılamak ve bu yüzden temel faaliyetleri ona göre yapılandırmak olacak. Adeta bir ekonomik firmanın kota doldurmak için yürüttüğü faaliyete benzer bir durum söz konusu olacak. Önceliğin bilim, insan ve doğa olması gerektiği üniversitelerimizde önceliğin kriterlerin karşılanması söz konusu olduğu bir döneme geçilecek. Bu da doğal olarak üniversitenin var olma nedeniyle çelişkili bir durum. Zaten Türkiye’deki üniversitelerle ilgili istatistiki verilere ve dünya üzerindeki sıralamaya baktığımızda çok daha geriye gideceğini düşünüyorum. Bilim insanlarının dışlandığı, ihraç edildiği bir mekanizma yerine farklı bir sistemi öngörmek durumunda olması gerekirken rekabeti artıracak bir sistem.


 
Üniversite özgürlüklerin, eleştirel düşüncelerin olduğu yerde olur. Basit bir uygulama olarak kabul edilmemeli. Doktora tezlerinin büyük bir bölümünün nasıl yapıldığını, atıfların nasıl alındığını, kongrelerin nasıl düzenlendiğini hepimiz biliyoruz. Yapılması gereken üniversitenin yüzünü gerçeğe dönmesi.”

Yorumlar (0)