CHP'li Orhan Sarıbal'dan ÖMK değerlendirmesi: Rejime göre okul, müfredat, öğrenci, öğretme
CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal’dan Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi hakkında bir açıklama yaptı.
İşte CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal'ın o açıklaması:
Değerli basın emekçileri, biliyorsunuz mecliste öğretmenlik meslek kanunu konuşuluyor. Altıncı maddeye gelindi, altıncı madde bitti. Bugün yedinci maddeden itibaren başlanacak. Öğretmenlik meslek kanunu neye işaret ediyor? Elbette konuşacağız. Çok şeye karşılık geldiğini. Ama şunu bilmek durumundayız. Yüzyıl diyor iktidar. Yeni yüzyıl. Yeni yüzyıla girerken kafasındaki yeni yüzyıl Türkiye'sini de aslında şekillendirmeye çalışıyor. Milli eğitimde önce geldiler. 4 + 4 + 4 dayatması yaptılar. Burada 2 amaç vardı. Çocukları okuldan koparmak, imkâna sahip olmayan çocukların okula gitmesini engellemek ve çocuk yaşta sanayiye iş gücü yaratmak ve çocuk gelinler yaratmak. Oysa temel talebimiz 12 yıl, 13 yıl bir temel eğitim alınması. Zorunlu temel eğitime dönüşmesi. Oysa 4 + 4 + 4'te ilk 4'ten sonra zorunlu eğitim aslında yok. Ortaokul, lise baktığımız zaman bütünüyle eğitimde sürekli bir geriliminin net olduğunu görüyoruz. Aslında bu iktidarın bugün öğretmenlik kanunuyla öğretmen mesleki kanunu getirmek istediği yeni eğitim rejiminin ya da kendi yarattığı Siyasal İslam rejiminin altyapısını oluşturmaya dair bir iradeyi ortaya koyma, ısrarı ortaya koyma, bir hıncı, bir öfkeyi, bir öç almayı ortaya koyma biçimi. 4+4 ile kalmadılar tabii.
Ondan sonra bir mesleki eğitim 14 yaşında, 15 yaşında çocukları bu defa meslek okulları üzerinden sanayi entegre ederek, o çocukları makine çarklarına teslim ettiler. Eğitimin büyük bir kısmından kopardılar. Bu da yetmedi. İmam Hatip liseleri açtılar. Türkiye'de yok muydu İmam Hatip liseleri? Vardı. Bu arada şunu söyleyeyim. Sahici Müslümanlığını yerine getiren, inancına dair yaşamını sürdüren, inandığı değerler için yaşamını olağan sürdüren, herkese ama herkese saygılıyız. Ama o inançlar üzerinden siyaset yapan, inancı siyasetin bir parçası yapan, ondan beslenen, iktidarı koruyan, inancı siyasallaştıran, İslam'ı gerçekten içini boşaltan, o siyasal İslam dediğimiz iki kelime üzerinden kötüye kullanan anlayışa karşı itirazımızı söylüyoruz. Açık bir şekilde.
Hangi inanç, hangi anlayışta olursa olsun insanlar onurluca yaşamalı
Çünkü öyle hale geldi ki, yoksulluğa fakirliği ve reva gören, yoksulluğu şükretmenin bir gerekçesi gören, öbür tarafta sizi cennete göndereceğiz deyip inancını sömüren bir politikaya sonuna kadar karşı olduğumuzu paylaşmak isterim. Hangi inanç, hangi anlayışta olursa olsun insanlar onurluca yaşamalı, iyi bir gelire sahip olmalı, temel insan haklarından yararlanmalı, onurlu bir iş ve onurlu bir gelirle kimseye muhtaç olmadan, sosyal politikalar üzerinden yoksulluğu yönetme anlayışından Sonuna kadar itiraz ettiğimizi net bir şekilde ifade etmek isterim. Hemen arkasından imam hatip liselerini açtılar ama imam hatip liseleri istedikleri performansı göstermedi. Yeterli kayıt yapılmadı, yeterli öğrenci gelmedi, hatta öyle düzenlemeler yaptılar ki çocukları mecburen Velileri mecburen çocuklarını imam hatip liselerine gönderme zorunluluğuna getirdiler. Seçmeli derslerle, yönlendirilmiş derslerle. Ona rağmen olmadı. Bu defa döndüler. ÇEDES projesi diye müftülüklerle anlaşarak çevreye duyarlı, değerlerimize saygılı diye bir politika gerçekleştirmeye çalıştılar. Bunun için de din insanlarını okullarla diyalog kurdurma haline getirdiler. Bu da yetmedi, bu da yetmedi. Döndüler, yakın tarihte bir müfredat yayınladılar. Bu müfredat şuydu, İmam Hatip Liselerini açtık, olmadı. ÇEDES’i devreye soktuk, olmadı. Her türlü tedbiri aldık olmadı. Kültürel ve inançsal dönüşümü gerçekleştiremedik. Dolayısıyla bu müfredatla bütün okulları artık dini eğitime yönlendirelim diyerek yeni bir müfredat hazırladılar. Çocukların tümünü artık din odaklı bir eğitimden geçiriyorlar. Bunu da neyle desteklediler? Üniversite sınavlarında inanç ve dine dayalı çok soru sorarak artık bazı öğrenciler özel din dersleri almaya başladı. Üniversiteden çıkan sorulardan dolayı o sorulara cevap verip üniversiteyi kazanmaya dönük bir tutum içerisinde oldular. Bu da yetmedi.
Rejime göre okul, müfredat, öğrenci, öğretmen
Şimdi rejim belli, siyasal İslam. Ona göre müfredat, ona göre imam hatip lisesi, ona göre çocuklar, ona göre müftülükler ve cemaatler tarikatlarla ilişkiler ona göre bir süre önce FETÖ döneminde öğrenci desteklemeleri yaptılar okullarda özel okullara destek verdiler o desteklerin kime gittiğini hepimiz biliyoruz hangi çocuklara hangi okullara nasıl gittiğini hepimiz biliyoruz şimdi onu tamamlamak için bize bir de bizim rejimimize göre okul ayarladık müfredat ayarladık ders ayarladık. Öğrenci ayarladık. Şimdi ona göre de bir öğretmen ayarlayalım meselesine geldi. Bugün mecliste konuşulan geçen hafta komisyonlarda konuşulan öğretmenlik meslek kanununun özü iktidarın kendi rejimine göre öğrenci oku müfredat öğretmen ve bunlara bağlı olarak bir toplumu hazırlama projesidir. 9 bakan değişti bildiğim kadarıyla. Onlarca defa değişiklik yaptılar milli eğitimin yönetmeliklerinde, müfredatlarında, benzer konularda. Şimdi de bunu yapmaya çalışıyorlar. Oysa bugün buna direnen kim? Öğretmenler. Peki bu kanunda öğretmenlerin Bilgisine başvuruldu mu? Hayır. Onlarca çabayla sadece komisyona geldi. Komisyona gelen öğretmenlere de, sendika temsilcilerine de adeta konuşturmamak için müthiş bir mücadele vererek yeterli bir şey konuşturmadılar. Ne yapmak istiyorlar? Daha önce zaten paramparça ettikleri kadrolu öğretmen, yani devlet memuru, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen, yetmedi baş öğretmen, uzman öğretmen, öğretmen bu kadar itibarsızlaştırarak öğretmenleri kendi içinde kategorize ederek ayrıştırdıkları ve adeta çatıştırdıkları yapıya bir yenisini dahil ediyorlar. Öğretmen mesleği Yüksek Öğretim Kurumu'nun kontrolündeydi. Neyle yapıyordu bunu? Eğitim fakülteleriyle. Bir tek istisnası vardı. Pedagojik eğitim. Bunun için de birçok okul özellikle özel üniversitelerin büyük bir kısmı pedagoji bölümleri açarak öğretmenliğin eksik kalan kısmını tamamlıyorlardı.
Akademi mülakat kurumudur
Şimdi bu eğitim fakültelerini de üniversiteleri de itibarsızlaştırarak Eğitim Akademileri kuruyorlar. Ne yapacak bu eğitim akademileri? Bu gençler üniversiteyi bitiriyorlar ama üniversiteyi bitirmeniz yetmez. Fakülteyi bitirmeniz yetmez. Bir de Akademi’ye gideceksiniz. 3 veya 4 dönem. 3 veya 4 dönem ne demek? Minimum 1,5 yıl ama 2 yılda olabilir. Peki bu akademilerin işleyişini kim hazırlayacak? Kanundan sonra yönetmeliklerle. Burada eğitimi kim verecek? Kanundan sonra yönetmeliklerle. Nasıl bir eğitim olacak? Kanundan sonra yönetmeliklerle. Hele bir kanunu çıkaralım, sonra gereğini yaparız. Anlayışıyla hareket etmekteler. Ne yapacak bu akademi? Hepimiz, herkes bu ülkede mülakattan rahatsız değil mi? Yazılı sınavdan, KPSS sınavından 95 alıyor öğrenci. ama giriyor mülakata 45 alıyor. KPSS'den 60 puan 55 puan alan bir öğrenci mülakata sözlüğe giriyor 90 puan alıyor. Yani sınavdan 95 puan alıp birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci olan gençler mülakatta çok düşük sözde çok düşük puan verilerek ortalama iktidarın kendi yandaşları sınavlardan düşük puan alıyorlar ama mülakata gidip mülakatta yüksek puan verilerek onları işe alıyorlar. Yani açık bir hak gaspı. 14 Mayıs 2023 seçimden öncesi şimdiki Cumhurbaşkanı dedi ki “mülakatı kaldırıyoruz. Bu olmaz.” Şimdi değerli halkım, şimdi çok daha ağır bir mülakat geliyor. Öbür türlü giriyorlardı çocuklar, havadan sudan sorular soruluyordu elemek için. Acayip acayip sorular. Tarihsel süreç içerisinde bunlar konuşuldu, anlatıldı. Şimdi 4 dönem boyunca o öğrenci fakülteyi bitirdikten sonra oraya gidecek olan öğrenci daha ağır bir mülakata tabi tutuluyor, sözlüye tabi tutuluyor. Öğrencinin kimliğine bakacak, okulu bitirmiş, öğretmenliği hak etmiş ama yetmez deyip tekrar akademiye gelen o öğretmene her türlü baskıyı uygulayacak, her türlü yönlendirmeyi yapacak onu kendi istediği biçimde hazırlayacak oradan başarı elde ederse ondan sonra da olursa işe girecek olmazsa o belge olmadan o hakkı da alamayacak. Oysa kanun açık 1982 Anayasası öğretmeni eğitim fakülteleri hazırlar ve şu anda %95 üzerinde eğitim fakülteleri öğretmenlerin yetişmesine olanak sağlıyor. Peki neden böyle? Çünkü bir açık bir model değişikliği var. Açık bir anlayış değişikliği var. Bu anlayış değişikliği üzerinden çok net bir şekilde iktidar öğrencileri ve öğretmenleri kendi rejimine uygun belirlemek istiyor. Kendi rejimine uygun. Akademinin adı bu. 1 milyon şu anda eğitim fakültesini bitirmiş, atanma bekleyen öğretmen var. Bu öğretmenlerin eli haklarını elinden alıyor. Siz artık öğretmen değilsiniz diyor. Bu kanun çıktı andan itibaren. Çünkü yeniden akademiye gelmek zorundasınız diyor. 1 milyon. Ve bundan sonra eğitim fakültelerinden emek mezun olan, diplomasını alan herkes ama herkes öğretmen, öğretmen olmak istiyorsa bu akademiye gitmek, gitmek zorunda kalacak.
Adı hınçtır
Bu kadar net. Peki nedir bu hınç? Nedir bu öfke? Demişti Cumhurbaşkanı. Bayağı bir şey yaptık ama kültürel dönüşümü, kültürel değişimi yapamadık. Şimdi onu yapıyorlar. Ama böyle şeyler yapıyor ki aynı iktidar kendi çocuğunu İngiltere'ye, Amerika'ya, Harvard'a, Diğer okullara gönderip, oradan bilimsel, çağdaş, modern, sorgulayan bir eğitim alıyor ya oraları da gidebiliyormuşuz diyor. Demek ki günün sonunda ne var? Günün sonunda bilim var. Günün sonunda aydınlanma var. Günün sonunda sorgulama var. Peki bu ülkenin hangi çocuğu onun çocukları gibi Harvard'a gidecek, Amerikan okullarını okuyacak? Günün sonunda ilim, bilim kendisi söylüyor, kendi ağzıyla söylüyor. Ne var yani diyor bunu bu kadar söylemeye. Günün sonunda benim çocuklarım da Harvard'da okudu, Amerikan okullarında okudu. Halka söylüyor. Halkın çocukları Amerika'da konvoylarına gezemiyor mu? Almanya'da konvoylarına gezemiyorlar. Böyle bir gelirleri, yandaş, fabrika sahipleri, iş dünyasının tüccarları yok. Dolayısıyla çok önemli bir süreçten bahsediyoruz aslında. Kendileri her şeyi itiraf ediyorlar.
YÖK’ten kurtulmamız gerekirken bir de Akademi çıktı
Nedir bu öfke? Nedir bu hınç? Nedir? Biz bir taraftan YÖK’ten kurtulmaya çalışıyoruz. Üniversitenin özerkliğini istiyoruz, bağımsızlığını istiyoruz. Rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmadığı bir düzen istiyoruz. Rektörlerin okullarını dünyanın en önemli üniversiteleri yapmasını çağdaş, özgü, düşünebilen, tartışabilen, sorgulayabilen, bilgi üreten, toplumla paylaşan ekonomide, siyasette, sosyolojide, hayatın her anında toplumun kalkınmasına araç olacak bir yapıya dönmesini istiyoruz. YÖK'ün kaldırılmasının tasfiye edilmesini düşünüyoruz. Beyefendi, YÖK'ün de yapısının dışında kendine göre yeni bir akademi boyutu koyuyor. Hem o hem o. Bir de ikiye çıktı. Hem YÖK'le hem de Akademiyle uğraşacak bu ülkenin öğretmen adayları. Nedir bu hınç? Cumhuriyete hınç. Cumhuriyet değerleri. Nedir bu cumhuriyet değerleri? Laik cumhuriyet. Demokratik cumhuriyet. Sosyal adaletin olduğu cumhuriyet. Hukukun, adaletin, hukukun en yüksek değer olduğu adalet sistem, cumhuriyet. Buna hınçları. Buna hınçları. Düşünce özgürlüğüne dair hınçları, ifade özgürlüğüne dair hınçları, özgürlüğe dair hınçları bu iktidarın kitabında olmayan insanca yaşama karşı hınçları, onurluca yaşama karşı hınçları, düşünen, konuşan, tartışan, ifade eden temel hak ve hürriyetlere karşı olan hınçları görüyorsunuz öğretmenleri Yaka Paşa dün gittim hepsinin kolu beli, kolu, boynu, ayakları yaralı. Öğretmen bunlar, öğretmen. Cumhurbaşkanı'nın çocuğunu da okuttular. Geçmiş Başbakanların çocuklarını okuttular, bizim çocuklarımızı da okutuyorlar, milletvekillerinin çocuklarını okutuyorlar. Hiç mi utanmıyoruz ya? Hiç mi sıkılmıyoruz? 9 defa bakanlık değişmiş ve Türkiye'de bir bakanlığı personeli olan öğretmenler büyük bir mücadele veriyorlar. Neden sormayız? Neden? Sayın veliler, yurdumun insanları, Neden? Yanı başınızda Afganistan'a özeniyor muyuz? Amerika bizi, Avrupa bizi kıskanıyordu. Afganistan ne düşünüyor acaba? Bu bir öğretmen meslek kanunu değil. Gerçek, saygı, demokrat, aydın, ilerici, çağdaş, cumhuriyetçi, layık öğretmenlerin morg kanunudur. Ölüm kanunudur. Ölüm fermanıdır. Çünkü iktidar hayatın her anında inşa etmek istediği rejim o rejimin ana teması olan eğitim Ve o eğitimin en önemli unsuru olan öğretmeni istediği gibi terbiye etme ve istediği modele dönüştürme çabası içerisindedir. Eğitim-Sen, Eğitim-İş, özel okul öğretmenleri mücadelelerine ve dirilişlerine devam ediyorlar. Onların yanındayız. Bir bakanlık kendi öğretmeni tarafından çıkarmak istediği kanuna bir direnci görüyorsa bunu da yok sayıyorsa bu gerçekten içler acısı bir durumdur. Ve ne yazık ki bugün bir ülke için çok çok önemli olan sadece Türkiye için değil bütün dünya toplumlarına bakın eğitim önemli konudur. Ama bakın bugün Türkiye'deki yaygın medya Yayının medyanın şu anda 1-2-3-4 sözüm ona kağıt üzerinde en çok okunan şu medya gruplarının hiçbirinde ama hiçbirinde öğretmenlik meslek kanunu, öğretmenlik mor kanunla ilgili tek bir ilk sayfasında bir tek kelime bile yok. Görmeyelim mi? Duymayalım mı? Söylemeyelim mi? Anlatmayalım mı? Ama halk açlıkla pençeleştiği için, baskıyla, zulümle pençeleştiği için iktidar, polisi, jandarmayı kendi şirket görevlisi gibi kullandığı için onları adeta kendinin askeri gibi kullandığı için topluma nefes aldırmayacak bir baskı ve zulmü de öğretmenlerine uyguluyor öğretmenlerine bu öğretmen yarın sınıfa gittiğinde bu milletvekillerinden bu bakan Bu kamu görevlerinden birinin çocuğu, öğretmenin senin koluna ne oldu dediğinde ne diyecek? Ne diyecek arkadaşlar, ne diyecek? Görüyoruz, biliyoruz, farkındayız. Bu kanunu zorla çıkarmaya çalışacaklar. Biliyoruz, çabalar oyunda. Ama bilinsin ki bu topraklar Afganistan olmayacak. Bu topraklar şeriat devletine izin vermeyecek. Bu topraklar iktidarın siyasal İslam modelini benimsemeyecek. Ve bu iktidar bu ülkenin başının belası olmaya, millik güvenlik sorunu olmaya, beka sorunu olmaya devam etmektedir. Mücadelemiz de bu yöndedir. Bu mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz. Saygılarımla.