04.02.2019, 10:34

AK Parti manifestosu ya da Türkiye'nin en büyük muhalefet partisi

Cumhurbaşkanının açıkladığı manifestoya bakıldığında AK Parti’ye ilişkin şöyle bir tanımlama yapılabilir; AK Parti Türkiye’nin en büyük muhalefet partisidir. İktidarda olup kendi icraatlarını yok sayarak, kendisini bütün olumsuzluklardan soyutlayarak yaptığı her açıklama, açıkladığı her program ve manifesto aslında onun bir bütün olarak kendisine dönük bir eleştiri olmanın ötesinde bütün icraatlarını sahiplenmeyen bir konuma indirgemektedir. O nedenle diğer muhalefet partilerinin ekstra bir çaba göstermeden AK Parti’nin sadece bir önceki seçim dönemindeki programı halkın önüne koyması yeterli bir eleştiri olacaktır. Dünya siyasi tarihinde böylesi bir parti türü nadirdir. İktidar uygulamaları, icraatları ve yönetim süreçleri bu denli kötü olup, sürekli bir biçimde 180 derecelik dönüşler yapan bir partinin muhalefeti iyi yaptığının hakkını teslim etmek gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye’nin bir muhalefete değil gerçek, sorumlu, hesap verebilir ve yaptıklarını sahiplenen bir iktidara ihtiyacı bulunmaktadır.

Açıklanan manifestoya baktığımızda eğer karşımızda kent yönetiminde 25 yıldır olmayan bir parti olsaydı kuşkusuz bu manifestoyu çok daha farklı bir biçimde değerlendirebilirdik. Öte yandan iktidar partisinin solun gündeme taşıdığı kimi kentsel ilkelere, tartışmalara ve yönetim süreçlerine yaklaşması da olumlanabilir. Ancak 25 yıllık pratiğe baktığımızda karşımıza başka türlü bir kent yönetim anlayışı çıkmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı manifestoda şunlara dikkat çekilmektedir; Şehir planlarının ranta göre değil ihtiyaca ve herkesin katkısıyla yapılacağı, alt yapı ve ulaşım sorunlarının çözüleceğini, vatandaşların ihtiyacına göre kentsel dönüşüm yapılacağı, her şehri kendi özellikleri doğrultusunda benzersiz hale getirecekleri, akıllı ve çevreye saygılı şehirlere geçiş yapılacağı, sosyal belediyecilik uygulamalarının yaygınlaştırılacağı, yatay şehirleşmeye geçileceği, kentlerin halkla birlikte yönetileceği, tasarruf ve şeffaflık ilkelerinin esas alınacağı ve değer yaratan şehirler meydana getirileceği açıklanmıştır.

Kuşkusuz bu manifesto kentlerimizin içinde bulunduğu kimi sorunlara işaret etmektedir. Ancak mesele bu sorunların önemli ölçüde yaratıcısı olan bir partinin 25 yıllık pratiğinden nasıl vazgeçeceğidir. Zira AK Parti kentsel rantların ayakta tuttuğu bir partidir. Bundan vazgeçmesi mümkün olabilir mi? Somutlarsak; sadece İstanbul’da bulunan 121 gökdelenin 117’si bu iktidar döneminde yapılmıştır. 496 deprem toplanma alanının 450’si bu iktidar tarafından imara açılmıştır. Kentlerin tarihi ve kültürel dokusu tahrip edilmiş ve TOKİ eliyle benzersiz değil, birbirinin aynısı kentler inşa edilmiştir. Elbette bütün bu kent pratiğinde insan yoktur, canlı yoktur, kültür ve sanat yoktur… Rant ve piyasa ekseninde tarumar edilen kentlerden geriye mezarlıklardaki yeşil alan dışında kurtarılabilen çok az alan kalmıştır ve onların da akıbeti meçhuldür. Kapsayıcı bir kent yönetim anlayışı yerine dışlayıcı bir anlayışla hareket eden bir partinin 25 yıl sonra bundan vazgeçeceğini dile getirmesi sadece bir özeleştiri olarak görülebilir. Türkiye kentleri, o kentlerin nazım planları, tarihsel dokuları, temel özellikleri hiç olmadığı kadar ağır bir biçimde tahrip edilmiştir. Ne Selçuklu’nun, ne Osmanlı’nın, ne Cumhuriyetin ne de daha önce kurulan medeniyetlerin izleri, kent anlayışları, kent modellemelerinden eserler kalmıştır. Şimdilik elimizde sadece iktidar partisinin özeleştirisi kalmıştır. Bugün için mesele gerçekten kentleri insan-doğa ekseninde yeniden inşa edecek bir anlayışın gerekliliğidir…

 

Yorumlar (0)